BOZKURTLAR OTAĞI
BOZKURTLARIN OTAĞINA HOŞGELDİNİZ.

ÜYE ADI OLARAK TÜRKÇE İSİMLER KULLANINIZ.
AKSİ DURUMDA ÜYELİĞİNİZ KABUL EDİLMEYECEKTİR.

ÜYELİĞİNİZİN HEMEN AKTİF OLMASI İÇİN MAİL ADRESİNİZE GELEN ÜYELİK AKTİVASYON LİNKİNE TIKLAYINIZ.

BOZKURTLAR OTAĞI
BOZKURTLARIN OTAĞINA HOŞGELDİNİZ.

ÜYE ADI OLARAK TÜRKÇE İSİMLER KULLANINIZ.
AKSİ DURUMDA ÜYELİĞİNİZ KABUL EDİLMEYECEKTİR.

ÜYELİĞİNİZİN HEMEN AKTİF OLMASI İÇİN MAİL ADRESİNİZE GELEN ÜYELİK AKTİVASYON LİNKİNE TIKLAYINIZ.

BOZKURTLAR OTAĞI
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


ÜLKÜCÜ HAREKET ENGELLENEMEZ
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Sayfayı FaceBook'ta Paylaş

 

 Bizim Çocuklar

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ülkü gülü/m
KAĞAN
Bizim Çocuklar Turan3
ülkü gülü/m



Bizim Çocuklar Empty
MesajKonu: Bizim Çocuklar   Bizim Çocuklar Icon_minitimeÇarş. Eyl. 02, 2009 5:11 pm

Bilemezler beni kimseler... Senin bildiğin kadarBilemez seni kimseler...

Benim bildiğim kadar! Onlar öyle sıradan yaşamışlıkları yaşamak kabul etmeseler de, kapakçıkları arızalı kalplerinin derinliğinde her zaman sıradanlığa açık koylar barındırmışlar. Gemisi olmayan limanların hüzünlü çehrelerinde yalnızlığı barındıran bu iklimler, martılar emzirmiştir koynunda...

Onlar ki çocuktular daha
Hiçbiri yaşamadı masumiyet sevincini akranlarınca
Öyle bir deprem yaşadılar ki, anlayamadılar nasıl büyüdüklerini...


Mahşer davulları çalarken, her yanda ortalık toz dumanla savrulurken, kara çalınmış yazgıların adına birileri ömürleri telef etmeye ruhsat verirken, kabuğa dayanmış tomurcuk umursamazlık içinde gül olup olanca güzelliğini sergileyip açıyordu. On sekiz bahar yaşamamış ömürlerde olanca saflığıyla soluyordu. Güller koklamak içinse, ömürler de yaşamak içindir. Onlar gülü koklaya-madılar. Ellerinde güller, dolambaçlı sokaklarda gözlerden ırak, sevgilinin ılık ellerini kavrayıp dolaşamadılar. Sevgilileri yoktu ki, yürekleri ellerinin sıcaklığında kıpırdasın, gül alıp güller versinler. Kırmızının aşk, sarının ayrılık olduğunu bilsinler.

Tatmadılar ki... Tadamadılar ki... Tatdırmadılar ki... Kırmızıyı kandan, sarıyı solgun çehrelerden öte!

Öyle ya perdeler çekilmişti duyguların penceresine, sıradanlık adına. Oysa en çok yağmurlu havalarda genizlerine dolan toprak kokusunu teneffüs ederek dolaşmayı severlerdi. Korkulardan âzâde yürüdükleri mekânlarda... Baharda da zemheride de nedense "parke" giyerlerdi. Yakışırdı bizim çocuklara, parke yerine takım elbise giymek, ellerinde rengârenk çiçeklerle sevgiliye koşmak... Vakit olsaydı eğer! Somun gibi kabarmış verimli topraklarım, kıskanç güneşlerin gadrine uğrayıp tebessümlerimi çalıp somurtmasaydı!...


Bir adları acı, diğer adları hüzündür bizim çocukların, ikiz kardeş gibi aynı zamanda doğmuş. Adları var biyografyasız. Onları tarife kifayet etmez sözlerin, cümlelerin en efsunlu yanları bile... Türkülerde dile gelirler, uzun havalarda genizleri yakan hüzünleri yangın yeri dumanı gibi, tâ ciğerlerine işler insanın. Bir dramın melodiye dönüşen nakaratı başkalarının gönlünde davetiyeye dönüşmüşse de, bizim çocuklar yangın yeri yüreklerimizin sınırsız, davetsiz konuklarıdırlar her zaman. Delişmen gözleri, gür saçları, kartal bakışları, çökmüş avurtları, hilâl bıyıklarıyla siyah beyaz fotoğrafları,albümümüzde değil, duvarlarımızda asılıdır. Biz paşa torunu, evlerimizde konak değildir ki, paşa dedelerimizin, zabitan çavuş apoletli, renkli tab edilmiş fotoğraflarıyla süsleyelim duvarlarımızı...

Bizim çocuklar delikanlılığın raconunu da çok iyi bilen harbî çocuklardı. Delikanlılığı, mahalleli kızlarına laflar atılıp, yan gözle bakılınca tavır koyup, kavga ederek, sopa yiyerek öğrenmişlerdi.

Simit satmışlar, su satmışlar, kalfa çırak olup çalışmışlar, ezilmişler, horlanmışlar, komşu kızlarına, öğretmenlerine âşık olup bunları düşününce hicap duyup yüzleri kızarmış utanmışlardır, en masum hallerinden bile. Sinemaların müdavimi olup, Tarkan, Karamurat, Malkoçoğlu seyredip çılgınca alkışlar tutmuşlardır. Tommiks, Teksas, Zagor, Mandrake, Beyaz Dizi, Battal Gazi, Kesik Baş, Başını Vermeyen Yiğit kitapları okuyup takas yapmışlardır. Camları buğulanmış lokanta vitrinlerini seyredip ceplerini karıştırarak oyalanmışlardır. Horozlu marka aynalarda saçlarını taramış, gece düşlerinde Türkan Şoray sesi duymuşlardır.

Güzel insanlardı bizim çocuklar, feleğin sillesini herkesten fazla yediler, ama nankörlük edip ihaneti düşünmediler. Ölümüne sahiplendiler her şeyiyle miraslarını. Bedelse, ödemekten hiç çekinmediler.

Hasbi muhabbetlerin deminde, bekâr odalarının rutubetli havalarında, paket paket sigara tüketip, düş devletleri kurup gönüllerince hoşnutluklar duydular. Damlara düşüp mahpus hayatı yaşadılar, sayımlar verip, kıyımlar gördüler, işkence tezgâhlarından geçtiler, kimi aklını yitirdi, kimi kendini bitirdi, kimi cezalar tüketti müebbetten, kimi idamdan döndü. Arkadaşları vuruldu, arkadaşları asıldı. İhaneti, çözülmüşlüğü, başkaldırıyı, görüş gönünü, bayram ziyaretlerini bütün çeşnil-iğiyle yaşadılar. Romanları, denemeleri, şiirleri, türküleri yazılıp söylendi bizim çocukların!

Garibandılar ya, sermayeye sırtını dayayacak bir ağabeyleri olmadığından, ihtilâl yıl dönümlerinde onlardan bahsedecek ne filmlere ne de programlara konu, ya da konuk olabildiler. Kini, nefteri ajitasyonla süsleyip yok farzettiler onları...

Yaşamamış saydılar onca olana rağmen! Buyrukları, uyrukları sahibin sesini dile getirdi hep. Değişen bir yüzde son bir tasayla... Deniz'i... Mahir'i... söylüyorlar. Sehpalarda korkudan altını pisletenleri kahramanlar olarak anlatıyorlar halkıma. İnadına yürüyen, sehpada celladından helâllik dileyen bizim çocukları unutup, dün katlime ferman buyuranlar...

Bizim çocuklar kalabalıklar arasında yalnızdılar, ormanda bütün ağaçlar çamken... onlar çınar!... Dağlarda bütün ağaçlar meşeyken onlar ardıç!... Her taraf karken, onlar kardelen çiçeği oldular. Gözlerin yansıtır bizi Bitmeyen yalnızlığımı Gözlerin şimdi o gözler değil ki...
Işıklı kentin kardeşliğinde bir serüvenle başlayıp yol yordam gören, bu hâli büyük bedeller ödeyerek tarihe kaydeden bizim çocuklar, bir bozgun sonrasının harp malûlü sıfatıyla tek başlarına sokaklarda kaldılar. Miraslarının üzerine kurulmuş ihtişamlı tabela da göçebe gibi baktı onlara. Bıyıkları sarkık, avurtları çökük, yanlış yerlerde fotoğı-aflanıyorlar diye... Bilirim kaç bin aşk öldürmüştür bu ihtişamlı tabelalar, intiharına kayıt düşerken... devam et diyerek. Beş dakika ara verilmiş bir sinema salonunda filmin kaldığı yerden başlayacağını sanarak, gözleri perdeye dikilmiş bir vaziyette beklerken bambaşka bir film oynamaya başladı. Gözleri fal taşı gibi açık şoka girip aboııdone yaşıyorlar bizim çocuklar... Bir sigara molası verdiklerini sanıp beklerken; paketleri bitti. Şaşkın taşkın, öfkeli, mağrur duruşları nikotin tutkusıındandır.
Koskoca bir duvar var şimdi önlerinde, durdukları yere yabancılık çekiyorlar... Öte yana atlamaya ne güçleri var ne de cesaretleri... Korkuyorlar... İnanmayın siz korkmam dediklerine, eski alışkanlıklarından olsa gerek, çünkü sıradanlık olsa da korku insanlar içindir. Mutsuzlar ama umutsuz değiller, ceplerinde aradıkları gelip geçici dertlerinin dermanı. Beyinlerinin sağ yanında depolanmış refleksini yitirmiş aktiviteleri, eski zaman yoldaşı bir elin omuzlarına dokunuşuyla canlanıp hareketlenmeye meyilli umutlar çağrıştırıyor. Yalnızlığı emzirmekten tıkanmış damarlarındaki pıhtılaşmış kan... Heyecanını yeniden tadınca sıvılaşan kanı sağlıklı pompalayacak kalbi, beyniyle uyumlu bir hâle dönüşecektir.
Gayrı duvarların öte yanındadır bizim çocuklar, köklü mimarî diploma sahibidirler artık. Sıradanlıkları yok farzetmeyen, her ânı yaşayan, küçük de olsa mutlu olmasını bilen, insan yanlarının yok farzedilmediği mekânların müdavimidirler. Hasbî çehreleri gül kokan umutlar yansıtan, tebessümler, buseler, şebnemler. Çayır çimen hışırtısında gürültüler barındıran, ufacık tefecik yalanlarla kıyametler koparmayan şakaların yatağına akan ırmağın sularında gülnihâl bestedir, onların adına binlerce tohum... Dik başlı mağrur çok taneli başaktır her söylenen ya da söylenecek söz!
Ben isteyerek felç etmedim beynimin sağ yarısını... Belki bulunur kokulardan anılara geçen içli çocuklar dilinden kuvvet alıp hayata çıkan, cevapsız kalan mektuplar gibi... Babür kanatlı martıların taşıdığı bir gözünde güneş, bir yüzünde ay, yeryüzünün şafağının dalgasında, denizlerin gemilerine, yolcusuz trenlerin yolcuğuna, bulutların yosununa, kasırganın terine, hırçın yağan yağmura, parıldayan her şeye, renklerin cümbüşüne, uzayan yollara, taşan alanlara, yitirilmiş veballere onların adlarını adres olarak koyan.

Canım çocuklar, ışık bakışlı çocuklar.
Sizi sevmeyenler ölsün!

Alişan Satılmış
__________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Bizim Çocuklar
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
BOZKURTLAR OTAĞI :: ÜLKÜMÜZ TURAN :: ŞEHİTLERİMİZ-
Buraya geçin: