Sevda nedir birine körü körüne bağlanmak mı yoksa ölümüne onun uğruna
her şeyini feda edebilmek mi? Aslında bundan önce sevdayı çeşitlendirmek
yapılacak en doğru şey olur. Kimileri hayalini kurdukları bir arabaya,
kimileri içi pahalı eşyayla dolu bir villaya, kimileri komşu pencerede
sabah güneşi gibi ortalığı aydınlatan karakaşlı, karagözlü dilbere, kimileri
de "ülkü" denen deryaya sevdalanır...
Bir otomobil dergisinde gördüğü son model bir arabaya aşık olan; almak için daha
çok çalışmak, daha çok para kazanmak ister. Parayı biriktirince gider alır. Aldığı
anda artık sevdası yerini sevince bırakmıştır ve bitmiştir.
Her sabah kalktığında hava almak bahanesiyle çıktığı balkondan karşı penceredeki
karakaşlı karagözlü dilbere baktığında onunla evlenmeyi, çoluk çocuk sahibi olmayı
düşler. Annesine açılır istetir ve nihayetinde evlenir. Düğün günü heyacandan yerinde
duramaz. Hayalini kurduğu tek şey gerçekleşmek üzeredir. Evlendiği gün sevdası alışkanlığa
dönüşüverir.
Ülkü' ye sevdalananlar ise hiçbir şeyin hayalini kurmayıp hiçbir beklenti
içine girmezler. Onlar için varsa yoksa uğruna başlarını canlarını koydukları ülkü
deryalarıdır. Ne hayalini kurdukları son model araba, ne sahil kenarında lüks villa,
ne makam, ne de ne de bir çift güzel göz...
Çıktıkları yol dikenlidir, çakıllıdır, yalın ayaktırlar ama asla acı hissetmezler.
Dilde Allahu ekber, elde Üç Hilâl, bir gece vakti sonsuzluğa yol alırlar. Korkmazlar gelecek ölümden, öldürülmekten...
Tek varlıkları sırtlarında bir parka, ceplerinde acı hatıralarda yıpranmış eski bir resim. Giderlerken ölüme arkada düşünecek ne yar nede hayalini kuracakları bir şey kalmıştır...
Kahpe kurşunlar saplanırken göğsüne çevrilir başlar o mübarek kıbleye sonra şahadet
parmakları bir silah gibi çekilir haykırır dil duramaz;
''EŞHEDÜ ENLA İLAHE İLLALLAH VE EŞHEDÜ ENNE MUHAMMEDEN ABDUHU VE RASULUHU''
Dağtaş irkilir kulak verir bu sese gökyüzü, dayanamaz bırakır göz yaşlarını...
Melekler hazırlanır bu kutlu eri karşılamaya...
Bir ses duyulur ötelerden yüreklere işleyen;
''Ben ülkü sevdalısıyım. Öz vatanımda kahpe bir elin sıktığı kurşunu, giderken sonsuzluğa yanımda götürüyorum. Hesap zamanı geldiğinde bu kurşunun hesabını, o kahpe elden değil, sevdam için, vatanım için, sizler için çıktığım bu yolda bıraktığım mirasımı, bıraktığım yerden devam ettirmezseniz, siz ülkü sevdalılarından soracağım...''
Dağ taş susmuştur...
''Sen ey sevdalı şehit yattığın yerde rahat uyu. Ben ülkü sevdalısı senin bıraktığın
yerden bıraktığın mirası en yükseğe çıkarmaz isem ve bu uğurda canımı vermez isem sen iki cihanda davacı ol...''
Vatan sağolsun...