BOZKURTLAR OTAĞI
BOZKURTLARIN OTAĞINA HOŞGELDİNİZ.

ÜYE ADI OLARAK TÜRKÇE İSİMLER KULLANINIZ.
AKSİ DURUMDA ÜYELİĞİNİZ KABUL EDİLMEYECEKTİR.

ÜYELİĞİNİZİN HEMEN AKTİF OLMASI İÇİN MAİL ADRESİNİZE GELEN ÜYELİK AKTİVASYON LİNKİNE TIKLAYINIZ.

BOZKURTLAR OTAĞI
BOZKURTLARIN OTAĞINA HOŞGELDİNİZ.

ÜYE ADI OLARAK TÜRKÇE İSİMLER KULLANINIZ.
AKSİ DURUMDA ÜYELİĞİNİZ KABUL EDİLMEYECEKTİR.

ÜYELİĞİNİZİN HEMEN AKTİF OLMASI İÇİN MAİL ADRESİNİZE GELEN ÜYELİK AKTİVASYON LİNKİNE TIKLAYINIZ.

BOZKURTLAR OTAĞI
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


ÜLKÜCÜ HAREKET ENGELLENEMEZ
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Sayfayı FaceBook'ta Paylaş

 

 ANİ’DE CUMA: İDEOLOJİYE GERİ DÖNÜŞ VEYAHUT ERGENEKONDAN ÇIKIŞ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
alpurungu26
KAĞAN
KAĞAN
alpurungu26



ANİ’DE CUMA: İDEOLOJİYE GERİ DÖNÜŞ VEYAHUT ERGENEKONDAN ÇIKIŞ Empty
MesajKonu: ANİ’DE CUMA: İDEOLOJİYE GERİ DÖNÜŞ VEYAHUT ERGENEKONDAN ÇIKIŞ   ANİ’DE CUMA: İDEOLOJİYE GERİ DÖNÜŞ VEYAHUT ERGENEKONDAN ÇIKIŞ Icon_minitimePaz Ekim 03, 2010 9:19 pm

Referandum öncesindeki yazıda Türk siyasetinin topyekün tanzimi ve MHP nin siyaseten tasfiyesi yönündeki teşebbüsler ile bazı mümkün teşebbüsleri kaba hatları ile ifade etmeye çalışmıştım.

2023 istişareleri sonucu kaleme aldığım bu yazıdan birkaç gün sonra Türkiye’nin aynı meseleyi tartışması sanırım bir 2023 öngörüsüdür.

Bu yazıda Ani örneği kapsamında küresel sarmaldan çıkış yoları ile ilgili alınması gereken bazı tedbirler hususunda görüşlerimi ifade edeceğim. Umarım ifade etmeye çalıştığımız görüşler teşkilatın tüm katmanlarında neler yapılması gerekliliği konusundaki arama sohbetlerine/toplantılarına bir nebze katkı yapar.

Yine bir köşe yazısının makul hudutlarını aşmak zorunda kaldım. Bu sebeple de köşe yazısına fihrist hazırlama zorunluluğu doğdu.

A-Giriş

- 08.11.2009 ideolojiye geri dönüş veyahut ergenekondan çıkış

- Mücadelede ikinci safha: (Ani de namaz) Devlet Milliyetçiliği öldü. Yaşasın sivil itaatsiz milliyetçilik dönemi.

B- 3. Yol siyaseti: Müslüman- Türk -Muasır siyaset

C- Alınması gereken tedbirler

Teşkilat>(büyüktür) Parti, Teşkilat= Parti

Ülkücü hareketin siyasi istihdam sorunu:



MHP’nin bir sosyo-ekonomik sınıfa dayanma ihtiyacı

( 2. Yaşam hamlesi üretecek alan ihtiyacı)



Politik psikolojik hareketlere karşı mukavemeti arttırma

kapsamında alınması gereken tedbirlerden bazıları:

Medya etkisizliğinin ikna/eğitimci heyetler ile kapatılması,

Ülkü haber ajansının kurulması,

21. yy ait kavram/slogan zenginliği yaratılması,

(Adana-Erciyes sentezi)

Türk Milliyetçisi kişi açılımı

2011 Milletvekili aday tespitinde kontenjanlı seçim uygulaması

Bir öneri: ikinci namaz nerede kılınabilir?



A GİRİŞ:

Öncelikle ifade etmek gerekir ki Türk Milliyetçiliğinin siyasal hareketi olan MHP’nin siyaset üretme üslubu tahlil edilirken/eleştirilirken diğer siyasal hareketlerin geliştirmiş olduğu bazı politik üslup ve tavırlar en son referans kaynakları olmalı ve hatta mümkün ise tali hususları kapsar nitelikte örnekleme seviyesini aşmamalıdır.

Bilinen ve tekrarında fayda olan bir husustur ki Türk Milliyetçiliği mefkuresi Türk milli kültürünün siyasete yansımasıdır ve Türk Milliyetçiliğinin bir siyasal tavır olarak batı siyasetinde yakın karşılığı yoktur.

Bu sebeple Türkiye’de kara Avrupası siyaset modelinin yerleşik temsilcisi CHP ve anglo-sakson siyasetin tarihi üç atlısı Demokrat Parti, ANAP ve AKP nin siyaset etme yöntemleri ve elde ettiği sonuçlar üzerinden MHP ye tavsiye üretmek hafif ifade ile ideolojik had bilmezlik olarak nitelendirilebilir.

Yine MHP yi eski siyasal tanım olan sağ-sol tanımı gereği sağda bir mevziiye yerleştirmek veyahut bu biçimde tanımlamakta özel bir kasıt içermediği takdirde ideolojik cehalet olarak kabul edilmelidir.

MHP uzun yıllardır ısrarla bu sağ sığ çembere hapsedilmek istenmektedir.

Kabul etmekte gerekir ki seçmen de bu algı yerleşiktir. Son dönemde de bu algı üzerinden MHP ye ateş edilmektedir. (vagon tartışmaları vs)

MHP bu çemberden çıkmak için daha başbuğ Alparslan Türkeş döneminde “sağla ertelenmiş kavgayı başlatmak” söylemini dile getirmiş ve ifade zaman zaman çeşitli yöneticilerce de tekrarlanmıştır. Ancak bu kavga aslında araya giren komünizm, darbe ve benzeri birçok sebeple devamlı ertelenmiştir.

Sonraki dönemlerde MHP de, siyasi merkez olarak tanımlanan ve dört eğilimi birleştirme olarak ta nitelendirilen esasen muhafazakâr soslu liberal eksene yerleşme gayretleri de olmuştur.

1999-2009 döneminin iktidar ve iktidar sonrası erken dönemleri sanırım bu alternatif siyaset arama dönemleridir.

Aslında bu arayış “ ya ülkücüler devletleşecek ya devlet ülkücüleşecek” söyleminin terki gibi değerlendirilebileceği gibi bir yöntem değiştirme olarak ta kabul edilebilir

Bu kapsamda özellikle genel başkan baş danışmanlığı görevine yakın dönemde son verilen MHP MYK üyesi Sn Vedat BİLGİN’İN gayretleri bilinmektedir.

Partinin çeşitli kademelerinde daha önce tanım itibarı ile merkez sağ-sol siyaset ekseninden siyaset üretmiş insanlara bu dönemde görevler verilmiştir. Kanaatimce MHP de 2002-2009 döneminde yaşanan politik tartışmaların ana sebebini de partiyi bu eksene yerleştirme gayretleri oluşturmaktadır.

Parti yönetimi bu dönemde popüler siyasetin bazı figürlerini kullanmak zorunda kaldığı gibi tarihi kimliğin ve mücadelenin kazanımları yanında getirdiği bazı yüklerden de kurtulmak istemiştir.

Ancak ülkücüler devletleşme(yönetime hâkim olma) hak/arzularının akamete uğratıldığını düşünmüşlerdir.

Diğer yandan aynı dönem Türk siyasetinin bir önceki yazıda ifade edilen topyekün tanzim çalışmalarının başladığı, küresel yeni düzenle mutlak uyumlanma gayretlerinin yoğunlaştığı dönemdir.

Parti yönetimi velev yeni arayışların etkisi ile velev küresel tanzimin yüksek etki sonuçlarını görerek hızla dönemsel merkeze yönelmiştir. Türk Dünyası Kurultayı organizasyonuna manevi hamilik noktasında son verilmesi, Erciyes kurultayının sonlandırılması gibi uygulamalar ile onurlu AB üyeliği ve çiçek bahçesi benzeri politik söylemleri bu kapsamda değerlendirmek gerekebilir.

Bu uygulamalar parti tabanının bir bölümünde ve partinin entelektüel zemininde önemli tartışmalar ve yeni arayışları da beraberinde getirmiş ve MHP yönetiminin ülkücü hareketi başkalaştırdığı ifade edilmiştir.

08.11.2009 ideolojiye geri dönüş veyahut ergenekondan çıkış

Önce 9. Olağan kongre açılış konuşmasından bazı bölümleri hatırlatmakta fayda var. Genel Başkan Devlet Bahçeli’nin bu konuşmasında altı çizilmesi gereken en önemli husus “Türkiye ve MHP açısından yeni bir dönem başlıyor” ifadesidir.

"Bugün emperyalizmin iştahı ve emeli, Afrika’nın Okyanus kıyısından, Doğu Türkistan havzasına kadar uzanan engin coğrafyalardır. Bu ülkeleri hizaya getirme, direnişlerini kırma, dönüştürme projeleri hız kazanmıştır. Bunun maskesi ise “yenidünya düzeni”dir.

Milletine kıyamayıp bu küresel yağmaya direnen ve sorgulayan liderler ve hükümetler gönderilmek, indirilmek istenmektedir.2002 yılında Koalisyon Hükümeti’nin ortağı olduğumuz dönemde MHP’siz siyaset arayışlarının gerekçesi de burada yatmaktadır.

Bizim gibi küresel oyunları reddedenler veya rıza göstermeyecek olanlar, ya demokratik hile ve baskılarla veya ekonomik oyunlarla yıpratılmaktadır.

Bugün karşımızdaki küresel sömürü ve vahşet düzeninin adı: Büyük Ortadoğu Projesidir. Ve oyunun aslı da buradadır."( D.Bahçeli- MHP 9. Olağan Kongresi)

Teröristi küresel çıkarları için kullananlarla, teröre karşı savaş verenler aynı mihraklardır. Tavşana kaç, tazıya tut diyenler aynı odaklardır. Ne üzücüdür ki, bu şiddet çarkı ezilmiş milletlerin başında bir kara talih olarak dönüp durmaktadır. Ve bu yönüyle küreselleşme paylaşma ve hakkaniyet değildir. Milletleri kendi coğrafyalarında, kendi beşeri ve ekonomik kaynaklarından vazgeçmeye zorlama siyasetinin yeni ismidir.

Ve Türkiye, boğazına kadar bu kirli oyunun içine yuvarlanmıştır.

Bu konuşma metni 1999-2009 uygulamaları ile birlikte dikkate alındığında iki ihtimali akla getirmektedir;

a) MHP yönetimi belki sanal merkez de siyaset üretme çabalarının faydasızlığını görmüş ve bu serüvenden vazgeçmiştir.2009 konuşmasında Türk Milliyetçiliğinin baskın karakteri olan “antiemperyalist” söylem bir önceki döneme göre çok daha etkili ve açıkça ifade edilmeye başlamıştır. Yetinilmemiş siyasal tehdidin kaynakları ayrıca ve açıkça geniş tabanla paylaşılmıştır. Eğer hal bu ise bu ideolojiye geri dönüştür.

b) Aksi halde bu dönem(1999-2009) parti açısından aslında bir tür tebdil-i kıyafet dönemi olmuştur. MHP savaşı zayıf olduğu dönemde kabul etmemiş küresel âlemde sanal değişim algısı yaratmış ve bıçağın kemiğe dayanacağı o tarihi hesaplaşmaya kadar yığınak yapmıştır. Bu durumda 2009 kongresindeki konuşma, ergenekon’dan çıkış için ateşlerin yakıldığının apaçık işaretidir.

Aslında bu antiemperyalist manifestonun ilk işaretleri 40. yıl konuşmasındaki “Anadolu’yu yeniden feth etmek” tespitidir.

Bunu kongre den birkaç ay önce. 1.08.2009 tarihli Bursa kongresinde "25 yıl dağda gezenlere Türkiye'yi böldürmek istiyorsanız, 50 yıl dağda gezmeye hazır olup, Türkiye’yi böldürmeyen milliyetçi harekete de isteğini vereceksin..." ifadesi takip etmiştir.

Yine 2010 yılının mart ayında yapılan Urfa mitinginde “Kılavuzu İmralı, taşeronu hükümet ve merkezi Amerika olan bölünme projesi hiçbirimizin hayrına olmayacaktır.” ifadeleri ile antiemperyalist tavır Türk siyasetinin bildik üslubunun çok ötesinde açıkça ve cesurca gösterilmiştir.

Son olarak 2010 yılı ağustos ayında Salihli de karşı cephe tüm tarafları ile teşhir edilmiştir. ''Anayasa değişikliğine 'Evet' diyenler İmralı, Barzani, AB, Okyanus ötesinden bir hoca efendiyle ABD.”

Tüm bu açıklamalar dar açıdan bakıldığında iç politik alana yönelik duygusal mesajlar olarak nitelendirilebilir.

Ancak esasen ABD nin küresel imparatorluk zemininden küresel liderlik zeminine irtifa kaybettiği bir dönemde Türk Milletinin milletler tarihinin asli unsuru olduğu ve tarih yapıcı bir millet olduğunun muhataplarına hatırlatılmasından başka bir şey değildir.

Türk Milliyetçileri küresel alanda bu tarih yapıcı asli rollerinin kabulünü arzulamakta/dikte etmektedir. Türk Milliyetçileri bir anlamda küresel operasyon merkezlerine “kendinizi akıllı zannetmenize bir itirazımız yok, bizim itirazımız Türk Milletini aptal addetmenizedir” demektedir.

Mücadelede ikinci safha: (Ani de namaz) Devlet Milliyetçiliği öldü. Yaşasın sivil itaatsiz milliyetçilik dönemi.

Ülkücü hareket “teorik devlet” mefhumuna izafe ettiği ulviyete rağmen mevcut devletin nüfus kaydının evlat hanesinde hiç kayda geçirilmemiştir. Bu anlamda ülkücü hareket, mer’i devlete yasak aşkın meyvesi mesafesinde olmuştur.

Sn Suat BAŞARAN’IN 30 Ağustos 2010 tarihli satırları ile bu aşkı tanımlayalım;

“Başımıza gelenlerin birçoğu, kafamızdaki ‘Devlet’ mefhumuyla, ‘devletçilik’oynayanları karıştırdığımızdandır. Herhalde bir kez daha anlaşılmıştır ki, ’önemi şahıslar’, ‘derin mevzular’, ‘özel bilgiler’ tamamen fasafisodur… Artık Ülkücü Hareket’in, göz önündeki ‘devlet’e dair ciddiye alması gereken tek kurumun olmadığı bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır… Yine bir kez daha ortaya çıkmıştır ki: Bizim ‘Devlet’imizle, ‘mevcut’un bir alâkası yoktur…”

Sn Başaran yazısında ayrıca “ öpmek istediğimiz elin bize vurmasını, kan kustuk kızılcık şerbeti içtik duygusallığı ile kabul edişimizi, siyaset belgesinde yakın tehdit olarak tahlil edildiğimizi de hatırlatmaktadır.

Sn Başaran’ın ifadelerinde yer bulan tanımlamalar aslında çok ayrıntılı bir şekilde 12 Eylül travması akabinde çeşitli zeminlerde tartışılmıştır.

Ancak hareketin devletten kopuşunun bir ikinci travma yaşatabilmesi ihtimali ve hareketin aktif dinamik kadrolarının bu devlet alanından sivil alana geçişte yapabileceği enerjik hamleler sebebi ile bu süreç Ani’de namaz’a kadar ertelenmiştir.

Kars Ani harabelerinde 1064 yılında sultan Alparslan tarafından feth edilerek katedralden camiye dönüştürülen ve bugün müze statüsünde bulunan Fethiye camiinde meclis’in açılış günü kılınacak Cuma namazını Sümela ve Akdamar’a cevap olarak görmek bütünü hafifi tabir ile ıskalamaktır.

Ani’de namaz;

a)Her şeyden önce MHP nin Anadolu’yu yeniden fetih etmek zorunda kalmak uyarısının gerekli etkiyi göstermemesinin karşılığıdır. MHP Anadolu’yu siyasetin meşru enstrümanlarını kullanarak fethe çıkmıştır. Ayrıca ilginç olan namaza 40 il başkanının katılacak olmasıdır. 40 sayısının MHP nin 40. yılını sembolize ettiği ilk etapta akla gelebilir. Ancak hatırlatmakta fayda vardır: Kürşad da Çin sarayını 40 kişi ile basmıştır.

Görünen o dur ki MHP de AKP nin uzun yıllar sembolik bir siyasi dukalık olarak kullandığı alanı 1 Ekim de basacaktır.

b)Diğer yandan anlaşılmaktadır ki MHP bu süreçte sivil itaatsiz bir siyasi yöntem de kullanacaktır. Bu büyük siyasi hareketler açısından Türkiye’de bir ilktir.

Fethiye Camii ören yeri statüsündedir. Sayıları mezheplere göre değişmekle birlikte dinimize göre Cuma namazı asgari üç müminle kılınır. Kültür Bakan’ı Sn Günay bu ibadeti bir toplu gösteri olarak değerlendirmek sureti ile “bir toplu gösteri! yapması yasalara aykırıdır ancak bireysel olarak ibadet ederse buna saygı duyarım” demiş, ayrıca anayasa ve siyasi partiler yasasının din istismarını engellediğini ifade etmiştir.

Bakan Günayın Cuma namazının toplu kılınacağı cehaletini bir kenara bırakalım Bakan Günay esasen bilmektedir ki bu tür yerlerde ibadet etmek bir anayasa veyahut siyasi partiler yasası sorunu değildir. Bunun bakanlık iznine tabi olup olmadığı dahi hukuken tartışmalıdır ve velev ki bakanlık iznine tabi olsa dahi MHP yönetimi bu bakanlık izni almaya ihtiyaç duymamış bu yönü ile norm ihlalinde bulunmuştur.

Bunun karşılığı sivil itaatsizliktir .

Bunun bir anayasa ihlali haline gelebilmesi için 66. Maddedeki Türklük tanımının değişmesine ihtiyaç vardır. Kaldı ki genel başkan Devlet Bahçeli bu konuda AKP nin yeniden kurduğu anayasa mahkemesinde AKP yarı sahasında savunma yapmaya hazır olduğunu Lütfi Türkan yolu ile iletmiştir.

Sivil itaatsizlik batı sosyolojisine ait bir tanımlama olarak bilinmekle birlikte aslında tüm dünyada çeşitli uygulamaları görülmüştür. Mahatma Gandhi, Dalai Lama ,Marthin Luther King dünyada bilinen uygulayıcılarıdır.

Özetle üzerinde genellikle mutabakata varılan iki tanımı vardır;

“yönetim siyasetinin ya da yasaların değişmesini isteyen, aleni, şiddetsiz, vicdani, fakat aynı zamanda siyasi olan, yasa dışı bir eylemdir. Bir başka tanımla Hukuk devleti idesinin içerdiği üstün değerler uğruna, kamuya açık ve yasaya aykırı olarak gerçekleştirilen, bu sırada üçüncü kişilerin daha üstün bir hakkını çiğnemeyen, barışçıl bir protesto eylemidir."

MHP genel merkezince başlatılan bu sivil itaatsizlik sokağa çıkmak-çıkmamak fasit dairesinden çıkışın açık göstergesidir. Bir 3. Yol tavrıdır.

Nihayetinde dağın eritilmesi sureti ile çıkış yolunun başlangıcıdır.

Bu sebeple de 2009 konuşması dağın eritilmesi için ateşlerin yakılması olarak sembolize edilebilir, Ani de namaz da çıkış yolunun başlangıcı olarak kabul edilebilir.

Ani’de namaz Anadolu’nun politik işgaline karşı siyaset sosyolojisinin modern yöntemlerinin kullanılmaya başlaması ile siyaseten kaybedilmiş alanların yeniden geri alınmasına yönelik bir yaşam hamlesidir.

Bu süreç teşkilatın koordinesinde onlarca irili ufaklı politik etkinlikler ve sivil itaatsiz tavırlar ile pekiştirilebilir.

Bir gün Ülkücülerin Türkiye’nin 7 bölgesinde 7 dağa tırmanarak “ go home BOP eş başkanı ” veya Türk karasularında dalış yapacak ülkü ocakları mensuplarının denizin 50 m altında aynı kapsamda pankart açtıklarını gördüğümüzde şaşırmamız için artık hiçbir neden yoktur.

Bırakınız bu tür sosyal sahada politik sinir uçlarına dokunmayı, MHP parti şirketleri haline getirilen ekonomik tröstleri, basın medya tekellerini, kamu bürokrasisinin hükümet memuru sıfatı ile yönetmeye kalktığı TRT ve benzeri kurumları çok etkili ve yüksek meşru yöntemler ile protesto ederek teşhir edebilir. Hatta sürecin devamında bazı hükümet harcamalarının şeffaflaştırılmaması durumunda “geçici olarak vergi ödememeye çağrı uyarsını” dahi içerebilecek ve benzeri politik üsluplar kullanılabilir.

Ani üzerinden anlaşılması gereken şu dur ki; MHP ,genel başkanı tarafından “ tahtıravelli siyaseti” olarak nitelendirilen , Türk siyasetini topyekün tanzim etmeye kalkan mahfillerce muhafazakar demokrat- laik cumhuriyetçi eksene oturtulmaya çalışan Türk siyasetine bir 3.yol hareketi ile cevap vermek istemektedir.

2023İSTANBUL yazarlarından Kürşad Demirci’nin bir önceki yazıma yaptığı yorumda belirttiği gibi:

“MHP gerçek anlamda Halk milliyetçiğinin ve halk folklorunun siyasi karşılığına tekabül eder. MHP seçmen profilinin sosyolojik karşılığı budur. “

MHP idaresi Ani’de işte tam bu noktada durmaktadır. Bu bir 3. Yol hareketidir. Bu milli makuliyet yoludur. Milli makul eksendir. Müslüman Türk Muasır siyasi tavırdır.

B - 3 YOL : Müslüman-Türk –Muasır Siyaset ekseni

Türk siyaseti uzun yıllar geleneksel sağ- sol siyaset tanımlamasına uygun bir siyasi üslup ile yönetilmiştir.

Sadece MHP bir ideolojik mutlak 3. Yol (orta yol) olmasına rağmen komünizm tehditi tespiti gereği merkez sağ siyasete yakın konuşlanma zorunluluğu hissetmiştir.

Türk siyasi hayatında ANAP ve AKP 3. Yol çalışması yapmış ve etkili siyasi neticeler almıştır. AKP hâlihazırda da almaya devam etmektedir. Ancak AKP, ANAP tan daha da farklı olarak siyasi merkezi ele geçirmekle kalmamış siyasi merkezde hakim tek parti yapılanmasına gitmiştir.

Bu kapsamda tek parti bürokrasisi, tek parti sermayesi, tek parti basını ve son referandum ile tek parti yargısı oluşturulmaya çalışılmıştır.

Kelimenin tam anlamı ile devlet bir fütuhat alanı olarak görülmüştür. Bununla da yetinilmemiş Türk siyasetinin tüm aktif taraflarına ağır politik psikolojik operasyonlar uygulanmaya başlamıştır.

İşte bu nokta ; agresif merkezileşmede ,ifrat noktası olup AKP yi kısa dönem MHP tarafından alınabilecek etkili politik tedbirler ile kendi kurduğu yapının politik tarafı haline düşürecektir.

Referandum öncesi yazdığım yazıda Türk siyasi merkezinin muhafazakar demokrat – laik cumhuriyetçi eksende hakim muhafazakar demokrat parti AKP üzerinden yapılandırılmak istendiğini ifade etmiştim. Ayrıca halihazırdaki siyasi arzuların ortalaması olan sözde radikal İslamcıları temsilen Saadet Partisi,etnik Kürtçüleri temsilen BDP elde mevcuttur. Projenin işlerlik kazanabilmesi için MHP nin de %5-7 lik bu siyasi marjinal oy alanına hapsedilmesi gereklidir.

Bazı aksaklıklara rağmen MHP halen projeyi topyekün sekteye uğratabilecek tek siyasal harekettir . Mevcut tahmini oy oranları bir yana MHP alabileceği bazı politik tedbirler ile %40 lık merkez alana çok hızlıca ve küresel ekseni milli eksene dönüştürecek şekilde de girebilir.

Kısaca ifade edelim. Türk siyasetinde sağ-sol dönemi bitmiştir. Yeni dönem muhafazakar demokratlar - laik cumhuriyetçiler dönemidir.Amerikan modeli başkanlık sistemi tartışmalarını bu eksende okumak gerekir. Sanırım MHP açısından risk ve fırsat işte bu kavşakta bulunmaktadır.

Muhafazakar demokrat AKP tarihten beri bir etnik alt kimlik olarak kabul ettiği Türk kimliğine gerekli vurguyu yapamamaktadır.

Diğer yandan laik cumhuriyetçi CHP ,jakoben Türkçülük ile baskıcı laiklik alanına sıkışmıştır. Buradan çıkmak için siyah çarşaflı kadınlar üzerinden yapmaya çalıştığı açılımda ufuksuzluğunun göstergesidir.

AKP de örselenen Türklük ile CHP de örselenen İslam ise Türk- İslam Ülküsü ve Müslüman

Türk siyasetinin 3. Yolu işte bu Müslüman -Türk-Muassır kimliktir. Esasen kuruluşundan beri de MHP nin durduğu ideolojik merkezdir.

Bunun siyasete söylenmeksizin tahvil edilecek yorumu da Hanefi Maturudi gelenektir. İfade edilmeksizin diyorum çünkü siyasal Türk Milliyetçiliği Türk dünyasında çok farklı mezheplere mensup Müslüman Türk Milletinin ve hatta tüm Türk milletinin siyasi ideolojisi olma hedefindedir aynı zamanda. Maturudi geleneğin “maslahat” yaklaşımı özellikle bilinmesi gereken yönüdür. Batı buna sekülarizm demektedir.

Siyasetin dar alanlara sıkıştığı dönemlerde dünyada da politik krizden çıkışlarda yöntem olarak 3. yol hareketleri görülmüştür.

Bill Clinton , Gerhard Shoreder ile Tony Blair bu akımın bilinen öncüleridir. Bunlar arasında özellikle Tony Blair bu yolun sözcüsü niteliğinde olmuştur. Blair siyasetin geleneksel sağ sol ayrımını aşmayı hedeflemiştir. Avrupa sağının muhafazakâr ve geleneksel değerleri benimseyen; fakat ekonomik alanda bireyci ve sermaye yanlısı tavrına karşı Avrupa solunun gelenek karşıtı; fakat sosyal adaletçi ve müdahaleci politikaları arasında sıkışıp kalan Avrupa siyasetini bu darboğazdan kurtaracak bir açılım hedeflenmiştir.

Oysa MHP açısından 3. Yol, bir arayış olmaktan daha ziyade tarihi referans kaynakları ağırlıklı Türk dünyası aydınları olan, fert kimliği Müslüman-Türk üzerine inşa edilen siyasal Türk Milliyetçiliği olarak MHP nin kendisidir. Dolayısıyla batı da arayışlar sonucu zaman zaman varılan sonuç Türk Milliyetçiliğinin özgün karakterinin birçok yönü itibarı ile kendisidir.

C ALINMASI GEREKEN BAZI DİĞER TEDBİRLER

Teşkilat>(büyüktür) parti, Teşkilat= Parti

Ülkücü hareket parti teşkilatlanmasına paralel alt yapılar kurma konusunda birçok farklı denemeye rağmen tarihi boyunca önemli aşamalar kaydedememiştir. Bu, partiye paralel alt yapıların kurulamaması veyahut yaşayamaması nedenleri üzerinde oldukça yüksek bir tecrübeye de sahiptir.

Bu yapıların kurulamaması veyahut etkin işletilememesinin doğrudan olumsuz etkileri konusunda tüm ülkücü hareket fikir sahibidir. Ancak bu yan paralel alt yapıların kurulamamasının ve bazılarının da etkinleştirilmemesinin bir dolaylı etkisi vardır ki bu etki önemli politik çatışmalara zemin teşkil etmektedir.

Şöyle ki siyasetin doğası gereği siyasetçi iddia sahibidir. Ayrıca hareketin birçok mensubu ülkü sahibi olma iddiasının ek siyasi ağırlığını da taşımaktadır. Hal bu olunca teşkilatın temsile yönelik tek aktif alanı olan parti alanında temsil arzusu oldukça fazla sayıda ülkücü tarafından paylaşılmaktadır. Bu özünde iyidir. Genel merkezin bu geniş talebe kıt kaynaklar ile ve birde merkezden atama yolu ile verdiği cevaplar ne yazık ki “nimet külfet dengesizliği” karşı cevabını bulmakta ve dolayısıyla önemli politik kırılmalarda yaşanmaktadır.

Diğer yandan parti politik alanında uzun yıllar mücadele etmiş insanlar karar alıcı konumları sebebi ile çeşitli yöntem ihtilafları sonucu politik yıpranmışlık yaşamakta , çeşitli sivil toplum teşekküllerinde imaj parlatmış diğer insanlara göre adaylık aşamasında bu mücadeleleri bazen zayıflıkları olabilmektedir.

Son olarak çeşitli akademik ve bürokratik ortamlarda görev yapmış konusunda etkin davasına hizmet etmek amacı ile gayret eden insanlar da tek temsil makamı parti de siyasal vazife alabilmek için başvurularda bulunmakta, bu başvurular kabul edildiği takdirde parti kademelerinde farklı sesler yükselmekte reddedildiğinde bu insanlar da siyasetin doğasını bilmemenin hüznü ile manevi çözülme yaşayabilmektedirler. Ayrıca parti bu bürokratik/akademisyen kadrodan siyasi sahada da siyasetin doğasına olan yabancılıkları nedeni ile yeterince faydalanamamaktadır.

Bir örnek vermek gerekirse son derece başarılı ve üst düzey bir dışişleri bürokratı olan ayrıca aileden siyasi geleneğe sahip bürokrasi kökenli bir ülkücünün bir televizyon programında muhatabı olduğu tartışma ve sonrasındaki programa genel başkan müdahalesi ile çıkarılmaması her yönü ile oldukça üzücüdür.

Elbette insanın ve dolayısıyla benliğin olduğu siyasi alanda bu sorunların mutlak çözümü mümkün değildir. Ancak partiye paralel alt yapılar kurulmak sureti ile ve ülkücüler parti ile bu yapılar arasında görev çaprazlamaları veyahut olgunlaşma ve ön idrak dönemlerine tabi tutularak bu kapsamda ortaya çıkan sıkıntıları asgariye indirmek mümkündür.

Bu yaklaşım ışığında ivedilikle sosyal hayatın tüm katmanlarına hitap edebilen ve Türkiye çapında teşkilatlanan alt yan paralel yapıların vakıf ve dernek statüsünde kurulmasına ve başkanlarının 2009 tüzüğü ile kabul edilen Danışma Kuruluna üye sıfatı ile davetine ihtiyaç vardır.

Bugünkü hali ile ülkücü hareket/teşkilat = MHP zaviyesindedir. Bunun Türkiye çapında kurulacak/etkinleştirilecek yan alt paralel organizasyonlar ile teşkilat>parti haline dönüştürülmesi elzemdir.

Bu konuda son olarak ifade edilebilecek bir önemli husus daha vardır.

2010 referandum sonuçları ülkücü tabanda bir endişe yaratmıştır Hareketin ideolojik tutarlılığını koruyan ve dönemi itibarı ile sembolleşmiş isimlerinin de dahil olduğu geniş tabanlı bir açılımın gerekli olduğu kanaati oluşmuştur. Elbette ki gerek bazı kişilerin konumları gerek ise kıt kaynaklar itibarı ile partinin dar politik alanında herkesin istihdamı mümkün değildir. Ancak geniş anlamda teşkilatın katmanları sanırım bu istihdam sorununun çözümüne de oldukça önemli katkı da bulunacaktır.

Ayrıca anglo sakson demokrasilerde uygulanan “gölge kabine” yöntemi ile hükümet takibi bu kurullar üzerinden denenebilir. Benzerleri büyükşehir belediye bölgelerinden başlamak üzere kurularak hükümetin en küçük adımları dahi izlenebilir.

Nihayetinde ülkücü hareketin siyasi istahdam sorunu kendisine atfedilen teşkilatçılık vasfı karşısında bir ayıp olarak durmaktadır.

Ülkücü hareketin siyasi istihdam sorunu :



MHP 9. Olağan Kurultayın’ da yapılan kapsamlı tüzük değişikliği ile Genel başkan danışmanlarından hariç olmak üzere danışma kurulu ile , parti müfettişliği ve siyasi etik kurulu kurulmuş ancak henüz tüzük gereği olan yönetmelikler hazırlanmamıştır.

Bu yönetmeliklerin hazırlanması ve bu kurulların kurulması ayrıca agresif ve istikrarlı işletilmesi teşkilat bütünlüğünün temini açısından azami derecede önemlidir.

Biraz önce belirttiğimiz geniş kadroların parti politik alanında istihdamına ve dolayısıyla verimli politik alana katılmasına yardımcı olmak dışında hareketin adalet duygusunu müteaddit defalar sarsan dar politik yaklaşımlar ve teşkilatlarda bölünmelere sebebiyet veren şahsi çatışmaların sonlandırılmasında da bu kurulların önemli işlevleri olacaktır.

Ülkücü hareket mensuplarının ağırlıklı duygusal karakteri ne yazık ki çatışma çıkarmaya yatkın ancak bu konularda çözüm üretmeye muktedir değildir. Bu tür durumlarda politik tecrübeye sahip önemli politik görevlerde bulunmuş insanların araya girmesinde, sorunlara çözümler üretmesinde sevgi bağlarını onarmasında önemli faydalar vardır.

Yine bölgesinde politik yıpranmışlığı yaşayan ancak önemli tecrübeler elde eden insanların coğrafi çaprazlama ile başka alanlarda yeni insanlar ile sorun çözücü noktada buluşturulması çift taraflı bir yenilenmeye vesile olacaktır.

Hülasa bu ve benzeri uygulamalar Türk Milliyetçiliği mefküresine hizmetin vekil başkan ve bilumum benzer sıfatların çok ötesinde bir gayret gerektirdiğini bazen unutan ülkücülerin yeniden toparlanmasında önemli faydalar sağlayacaktır. Devletleri de siyasi teşkilatları da sarsan en önemli mefhumun adalet duygusu olduğunu kabul etmek gerekir.



MHP nin bir sosyo-ekonomik sınıfa dayanma ihtiyacı-( 2. Yaşam hamlesi üretecek alan ihtiyacı)



MHP bilinen bir ifade ile dünya siyasetinin milletler mücadelesi olduğunu kabul etmiş ve bunu siyasetin çelik yasası olarak nitelendirmiş bir siyasal harekettir. Dolayısıyla marksist teorini ürünü olan sınıf mücadelesine inanmaz.

Diğer yandan çiftçi üretim zincirinin ilk ve en zorlu halkasını oluşturmakta olup üretim kültürünün doğal yansıması olan beşeri ahlak ilkeleri ile genellikle techiz edilmiştir. Bu yönü ile de şehirlere göre oldukça yüksek bir muhafazakar kimlik taşımaktadır.

1969 kongresinin en önemli nihai kararı da MHP nin muhafazakar taşra alanına yürümesidir. Elbetteki bu yürüyüş açısından o dönemde kullanılan fikri enstrümanlar çeşitlidir.

Bugün Türk siyasetinin geldiği nokta dikkate alındığında örtülü bir ekonomik sınıf ve mezhep mücadelesi olduğu da yadsınamaz. Laik Cumhuriyetçi CHP geleneksel işçi sınıfını hala bir ölçüde kontrol altında tutmakta ayrıca ekonomik elit ve bürokratik sol alanlardan da istifade etmektedir.

Diğer yandan AKP özellikle esnaf tabanlı cemaatler koalisyonu destekli bir muhafazakar demokrat hareket olarak başladığı siyasal serüvenini toplumun tüm sosyal katmanlarından oy alabilecek bir merhaleye taşımıştır.

Türkiye sanayileşme hareketlerine paralel erken şehirleşme dönemini yaşamakta olup şehir merkezlerinde bazen sosyal muhtaç ve sahipsiz kalan ferdi insiyatifi gelişmemiş taşra insanı (varoşlar) bu sosyal yalnızlığı ortadan kaldıracağına inandığı çeşitli teşekküllere meyil etmekte ve ne yazık ki bu teşekküller ağırlıklı olarak tek parti modeline uygun biçimde AKP tarafından kontrol edilmektedir.

Oysa köyler hala geleneksel alanı temsil etmektedir ve sadece köylerde ve kısmen taşrada “bir acı kahvenin kırk yıl hatırı kalmıştır”

Diğer yandan tüm liberalizasyon politikalarına rağmen Türk köylüsünün genel nüfusa oranı %27 dir.

Türk köylüsü uzun bir dönem boyunca DP ve ardıllarının oy deposu olmuş bir dönem Bülent Ecevit tarafından ortaya atılan “toprak işleyenin su kullananın” biçiminde özetlenen politikaların etkisi ile bir kısmı CHP-DSP çizgisinde siyasi tercih kullanmıştır.

DSP ve DP nin siyasi oy oranları dikkate alındığında marjinal alanda kaldığı ve herhangi bir politik ümit taşımadığı ortadadır. Buna rağmen bu geleneğin son temsilcileri halen tarımsal kuruluşların yönetiminde hakim pozisyondadırlar. İktidar ile de çeşitli biçimlerde temas etmek sureti ile tarihi mirası pazarlamak gayretindedirler.

MHP nin 1999-2002 iktidar döneminin en etkili bakanlarından biri Hüsnü Yusuf GÖKALP tir. Adı geçen bakan kısa hükümet döneminde çiftçi tabanında bir karşılık bulmuştur. Esasen onunla birlikte çalışan ekibin tamamı da MHP nin çeşitli kademelerinde siyaset üretmeye devam etmektedir.

Diğer yandan Amerika’lı siyasetçi Kissinger daha 1973 yılında Amerikalı bir gazeteciye dünya hakimiyeti konusunda yaptığı bir konuşmada şu görüşü ortaya koymuştur:

"Petrolü kontrol edersen, ulusları kontrol edersin, yiyeceği kontrol edersen, insanları kontrol edersin."

Bu tarihten sonra gıda kontrolünü ele almak için kurulan uluslar arası tekeller bunların özellikle tohumculuk alanında yapmış olduğu çalışmalar da MHP yönetimi tarafından bilinmektedir. İzmir milletvekili Sn Şenol BAL ‘ın GDO lu ürünler ve tohumculuk yasası kapsamındaki çalışmaları/ gayretleri ortadadır.

Bir çılgın akıl ,önümüzdeki yüzyılda hükümetleri ve milletleri açlıkla kontrol etme hesabını yapmaktadır ve mücadelenin geçeceği alan tarımsal üretim alanlarıdır.

Dolayısıyla bir dönem oba teşkilatları biçiminde köylere kadar inen teşkilatlanma ,oba teşkilatlarını tekrar yeni isimleri ile ihdas ederek tarımsal üretim teknikleri ve tarımsal tehditlere karşı müşterek çözüm yollarını anlatmak üzerinden tekrar teşkilatlanmalı ve tarımsal üretimin milli güvenlik boyutuna vardığı gerçeği ile Türk köylüsünü yüzleştirmelidir. Parti teşkilatlanmasının bu boyutunun hukuki altyapısı da kurulmalıdır.

2010 referandumunun önemli göstergelerinden biri geniş anlamda ülkücü hareketin politik psikolojik harekata karşı savunmasız olduğu gerçeğidir.

Kısa dönemli ve 12 eylül travması merkezli bir propaganda ile yaklaşık 3 ay içerisinde ülkücü hareket içerisinde “bağımsız ülkücüler partisi” kurulabilmesi için yeterli insan potansiyeline ulaşılmıştır.

Hedeflenen sembol isimlerin ülkücü hareket içerisindeki kabullerinin ciddi bir politik etki uyandırmayacağı ülkücüler tarafından bilinmektedir. Ancak MHP seçmeni tarafından bilinmemektedir.

Bu konu aşağıda ayrıntıları ile değerlendirilecek olmakla birlikte referandum ülkücü harekete zor dönemlerde ülkücülerin dışında gerektiğinde yaşam hamlesi üretebilecek ikinci bir gruba ihtiyaç olduğunu göstermiştir. Halihazırdaki %27 lik tarımsal nüfus işte bu ikinci grup olmaya en yakın adaydır.

Ülkücüler(umarım ki bu satırların yazarı da) MHP açısından yeri geldiğinde kısa dönemli olarak vazgeçilmez olmadıklarını bilmek zorundadır.

Politik psikolojik hareketlere karşı mukavemeti arttırma kapsamında alınması gereken tedbirlerden bazıları.

Medya etkisizliğinin ikna/eğitimci heyetleri ile kapatılması

İkna heyetleri Türk siyasi tarihinde birkaç uygulamaya sahiptir. İlki 1. Dünya savaşında İngiliz propaganda mekanizmasına karşı Mehmet Akif önderliğinde Almanya’ya gönderilen ve “halifenin düşman esaretinde olmadığını Müslüman esirlere anlatmak üzere” kurulan ikna heyetidir.

İkincisi Vahdettin tarafından kurulan ve halkın milli mücadeleye verdiği desteğin önüne geçmeyi amaçlayan ikna heyetidir.

Şimdi Müslüman Türk tarihinin en önemli ikna heyetini kurmanın zamanıdır. Türk Milliyetçiliği ikna/eğitim heyetleri zamanı…

Hareketin eğitimciler kadrosu 1980 öncesinin en önemli kuşağını temsil etmektedir. Gerek yüklendikleri misyonun ulviliği ve gerek ise döneme ait kişisel yeterlilikleri hareket mensuplarının ideolojik olgunlaşması ve politik tehdit değerlendirmesinde son derece önemli katkılar üretmiştir.

AKP nin hakim tek parti yapılanmasının doğal sonucu olan basın hakimiyeti ortadadır. MHP genel merkezi, mesajlarının millete kavuşturulmamasından çok uzun yıllardır muzdariptir. Yine ideolojik hassasiyeti gereği basın tekelleri ile uzlaşmadan yana da değildir. Bu durumda vasıtasız iletişim en kısa ve mümkün metot olup bu da ancak eğitimci kadroların hazırlanması ve Türkiye coğrafyasına yayılması ile mümkün olabilir.

Hazırlanacak seminer metinlerinin medya manipilasyonu ,politik propaganda ve karşı propaganda tekniklerini içermesi ve ayrıca seminerlerin muhatap kitlelerinin asgari 3 sınıfa (parti üyeleri, hedef seçmen, ekonomik-siyasal elit) ayrılması çok önemlidir.

Bu kapsamda Edirne İl Başkanlığının katkıları ile hazırlandığı izlenimi veren “140 dönümlük buğday tarlasında 3 hilalli Hayır “ örneği karşı politik psikolojik harekete önemli bir örnek teşkil etmektedir. Örtülü bir MHP ambargosuna sahip basın tekelleri dahi fikrin orjinalliği karşısında haberi görmezden gelememişlerdir.

Diğer yandan eğitimci/seminercilerin aktif parti görevlilerinden daha ziyade teşkilatın geniş dairesinden seçilmesinde iki yönlü fayda olacaktır.

Bu eğitimci ikna heyetlerinin kurulması ve Anadolu coğrafyasına yayılması hususunda geçen her gün ne yazık ki bir kayıptır.

Ülkü haber ajansının kurulması:

Devir iletişim çağı olarak ta nitelendirilmektedir. MHP nin dikey iletişim kanalları açık olmakla birlikte yatay iletişim kanalları(taşra teşkilatları arası iletişim) oldukça kapalıdır. Taşra teşkilatlarının birbirinin politik faaliyetlerinden haberdarlığı coğrafi komşuluk mesafesinin ötesine geçememektedir. Genellikle de il içi faaliyet biçiminde tezahür etmektedir. Oysa Antalya Manavgat’ta yapılan etkinliğin Samsun Çarşamba’da en azından yönetimler seviyesinde bilinmesinin teşkilatlar arası yarışmacı düzen kurulması açısından oldukça faydası olacaktır.

Diğer yandan internet TV lerden sonra ancak gazetelerden önce gelen kitle iletişim aracı olmuştur.

Ayrıca çağın gereklerine uygun olarak bilginin en etkili ve en ucuz şekilde en geniş tabana ulaştırılması gerekmekte olup internet bunun için çok elverişli bir iletişim zeminidir. Türkiye’nin iletişim tekelleri bilgiyi hakim siyasi yapılanmanın arzuları doğrultusunda rafine etmektedir.

Bu durumda öncelikle politik ve sosyal bilginin toplanmasına yönelik bir kuruluşun faaliyete geçirilmesi gerekmekte olup tüm dünya bunu ajanslar üzerinden yapmaktadır. Hareketin vatan genelinde teşkilatlanmış yapısı dikkate alındığında ,teşkilatın mensuplarının hukuki altyapısı ve sosyal güvenliği oluşturulmuş bir haber ajansı bünyesinde teşkilatlandırılması da mümkündür. Böylece hem çeşitli bölgelerde kurulabilecek ve ülke geneline hitap edebilen bölgesel sitelere haber aktarımı yapılabilecek, hem de merkez medyanın sunmak zorunda kalacağı haber sevki mümkün olabilecektir.

Bu konuda etkinliği sınırlı ancak en azından MHP ye tarafsız medya kanalları ile girişilebilecek işbirliğinin getireceği orta ve uzun dönemli faydalar ayrıca tahlil konusudur.

İletişim çağının bir gereği olarak doğru bilgiyi akıcı servis edebilmek aynı zamanda bir demokrasi sorunudur. Millet alternatif ve doğru haber kanalları ile medya tekelleri üzerinden psikolojik operasyonlara karşı da nispeten korunmuş olur. Mukayeseli haber demokratik olgunluğa ulaşmada önemli bir merhaledir ve nihayetinde sağlıklı demokrasi bir güvenlik avantajıdır. Bir öneri olarak ismi Ülkü Haber Ajansı (ÜHA) olabilir



21. yy ait kavram/slogan zenginliği yaratılması-(Adana/Erciyes ortalaması yakalama zorunluluğu)



2000 li yılların uluslar arası gelişmelerine paralel olarak Türk Milliyetçileri ile sol siyasi hareketlerin önemlileri arasında (mutlak) antiemperyalizm ve vatanseverlik kavramları üzerinde bir anlam yakınlaşması oluşmuştur. Ancak bu anlam yakınlaşmasına paralel yeni kavramların inşasında diğerleri ülkücü harekete göre daha başarılı olmuştur.



Yine 21. yy gelişmelere paralel yeni sosyal sorunları beraberinde getirmiş ve bu sosyal sorunlar kapsamında çözüm önerilerini de içerecek görüşler belirlemek gerekmektedir.(kürtaj,nükleer enerji,cinsel tercih vs)

Diğer yandan 21. yy tanımlayan yeni kavram üretme sorununun bazı yan etkileri ile ülkücü hareket 2010 yılı referandum sürecinde de karşılaşmıştır. Bazı ülkücüler ve eskileri sorunu tanımlamada kullanılan dili eski sol siyasetle tek taraflı ideolojik yakınlaşma olarak nitelendirmişlerdir.

Bir ülkücünün zamanında yapmış olduğu fark belirtir tanımlamayı burada kullanarak eski sol siyaset ile Türk Milliyetçiliğinin millet merkezli siyasal tavır farklılığını burada ifade edeceğim . Ancak bu entelektüel ifadenin geniş kesimlerce anlaşılması için yapılması gerekenler bu yazının hudutlarını ve yazarın haddini fazlasıyla aşar…

Önce tespit:

“Ulusalcılık merkezin değerleri etrafında milletin yeniden formatlanması demektir. Çevreden merkeze bir hareket değil aksine tipik modernist, inşacı ve jakoben nitelikli bir ideolojidir. Bu hususu bir örnekle somutlaştıracak olursak Türk milliyetçiliği kendi modelini kurgularken hareket üssü "Türk nedir?" sorusudur ve referansı tarihtir, bizatihi milletin kendisidir yani.

Ulusalcılık ise bir seçkin ideolojisi, bir toplum mühendisliği projesi olarak "Türk ne olmalıdır?" hülyâsının peşindedir. Zannedersem bu durum, resmî ideolojinin ****** döneminden İnönü dönemine geçişte yaşadığı

kırılmayı da nazar-i dikkate alarak Türk milliyetçiliğiyle resmî ideoloji arasındaki uzun ince yolları da ortaya koymaktadır.

Sanırım ulusalcılık ile Türk Milliyetçiliğin arasındaki farkı bundan daha iyi bir ifade ile tanımlamak oldukça zordur. Bu ve benzeri meselelerin ayrıntılı tahlili ve çözümü kapsamında hareketin Müslüman Türk Muasır çizgide müşterek yeni kavram/slogan ve tanımlamalara ihtiyacı vardır.

Hareketin mevcut teşkilatlanma ve siyasal karar alma sürecinin de tahkimi gerekmekte hatta bazı konularda geniş tabanlı tavsiye karar alma metotlarına başvurulabilmelidir.

Sadece bir iki örnek ile açıklanmaya çalışılan esas husus “ülkücü hareketin meşveretine/kurultayına ihtiyaç olduğudur” . Bu kurultay ne bir Adana’dır ne de bir Erciyes.Bu kurultay hem Adana hem de Erciyes olmak zorundadır.


Türk Milliyetçisi kişi açılımı :

Bu belki de ülkücü hareketin en zor alanıdır. 40 yıllık mücadelenin yükleri ve hafızanın isyanı bu açılımın önündeki en büyük engellerdir.

Burada unutulmaması gereken nokta 21.yy siyasetinin “ne olduğumuz değil nasıl algılandığımız” üzerine kurulmasıdır. 21. yy siyaseten 20 yy göre daha fazla bir algı yönetimi durumudur.

Biz bize “daltonlar” diyen Joe Dalton’un(en küçük boylu) Joe olduğunu da ona unutturmayacak bir stratejik ilişki derinliğine sahip olmalıyız. Bu Joe’nin adam olmasından değil onun Dalton olmasından kaynaklanan bir zorunluluktur.

Bunun yanında ittifakın ideolojide olduğunu pek çok kişinin unuttuğu veyahut bu konuda tereddüt geçirdiğini, ülkücü hareketin de meşveret/ kurultay geleneğini bir kenara iterek buna katkıda bulunduğunu unutmamalıyız . Dolayısıyla bu ideolojik kaygılarını açık alanlarda paylaşanları suçlama geleneğinden de vazgeçmeliyiz. Onlar eleştirirken haklıdır, MHP yönetimi de konjoktürel sebepler ile aksini yaparken…Bu konuda suçlu arayan işaret parmağımız muhataplarımızı gösterirken diğer üç parmağımız da teşkilat yönetimini göstermektedir.

İsimleri ülkücü hareket maruf ve meşhur etmiştir. Akılcı bir rafine siyaset ile onları nihai mücadelede göreve davet etmekte hareketin idari kadrosuna düşer. Bu isimlerin bazılarının politik etkisi sanılan kadar yüksek olmayabilir. Ancak sorun onların ne olduğu değil nasıl algılandıklarına yöneliktir. Bu kapsamda idare de 2002 dönemi sonrası söylem/kısmi tavır farklılıklarından kaçınmalıdır. Akılcı bir iyiniyetle ve parti ana kadrolarını işgal eden ve marifetleri genel başkanın omuzu üzerinden ateş etmenin ötesine varamayan evlad-ı vataniyelerin ikazlarını dikkate almaksızın hak, nesafet ve faydacılığın gereklerini ifa etmek zorundayız.

2011 Milletvekili aday tespitinde kontenjanlı ön seçim uygulaması:

2011 milletveki seçimleri 2002 ve kısmen 2007 seçimlerinin aksine olağan seçimlerdir. MHP genel idaresi de bu hakikatin tescili noktasında seçim çalışmalarını seçimden yaklaşık 9 ay önce 01/10/2010 tarihinde Kars/Ani/Fethiye camiinde başlatma kararı almıştır.

Hal bu olunca MHP tüzüğünün 89 ve devamı maddelerinde belirtilen “merkez yoklaması” biçiminde milletvekili adayı tespitinin temel sebebi olan “baskın seçim” gerekçesi ortadan kalkmıştır.

Diğer yandan devlet idaresi politik kabul edilmişlik kadar idari yeterlikte ister. Bir genel başkanın, birinci dereceden sorumluluğu üstlenen teşkilatçı olarak devlet idaresinde, yüksek fayda elde edeceği insanlar ile çalışma arzusunun da tatmin edilmesi gerekmektedir. MHP tüzüğünün 89. Maddesi “merkez yoklaması”,”ön seçim” usullerinin birlikte uygulanmasına olanak vermektedir.

Hal bu olunca genel merkez yönetiminin 1. Derece faydalı olduklarını tespit ettiği bir kısım adaylar ile tabanın aday olarak görmek istediği bir kısım partililerin birlikte harmanlanması “ kontenjanlı ön seçim “ uygulaması ile mümkün hale gelmektedir.

Bu uygulama tabanın seçim sonrası bazı dalgalanmalara açık olmasının önüne geçeceği gibi parti yönetimini de faydasız tartışmalardan uzak tutacaktır.

Bir öneri : ikinci namaz nerede kılınabilir?

MHP yönetimi ; ilk Cuma namazını” Anadolu’yu yeniden feth etmek” zorunda kalışın seyri içerisinde ve özellikle 40 kişi ile Sultan Alparslan’ın Anadolu’da ki ilk fetih sonucu ele geçirdiği katedralden çevirme Fethiye Camiinde kılmaya yüksek isabetle karar vermiştir.

Diğer yandan Avrupa’da yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının da Türk siyasetine önemli etkileri vardır. Bu sebeple parti genel başkanları seçim dönemlerinde Avrupa teşkilatlarını mutlak surette ziyaret etme ihtiyacı hissetmektedir.

MHP liderinin seçim çalışmaları kapsamında Avrupa ziyareti de beklenen bir gelişmedir.

Edirne Devlet-i Aliye Osmaniye ye uzun yıllar başkentlik yapmış bir serhat şehridir. Fetret döneminde inşası başlayan ve tamamlanan eski/ulu cami şehrin en önemli tarihi mabetlerinden biridir.

Camii nin tarihi önemi, Osmanlı padişahlarının batı seferleri öncesi “sefer namazını” bu camide kılması ve İslam büyüklerinden Hacı Bayram Veli’nin bu cami de vaaz vermesinden kaynaklanmaktadır. Kürsüsü halen mevcut olup saygı gereği hiçbir imam bu kürsüden vaaz vermemektedir.

Öte yandan hareketin ebedi lideri başbuğ Alparslan Türkeş Hindistan sürgününden memlekete Avrupa üzerinden dönmüştür. O tarihte kapıkule üzerinden yurda giriş yapan başbuğ Alparslan Türkeş bilin bakalım iki rekat şükür/yeni sefer namazını nerede kılmıştır?...

Edirne’ye gelen herkes bu namazı normalde en ihtişamlı cami olan Selimiye’de kılar. Oysa yüksek Müslüman Türk tarih bilincine sahip Alparslan Türkeş bu şükür/sefer namazını ,eski/ulu camide kılmış ve Türk Milliyetçiliği seferine başlamıştır. Eski/ulu cami bu yönü ile Müslüman Türk’ün son hudut noktasıdır. Genel başkan tarafından çıkılacak bir Avrupa seferinin ilk durağı da, sefer namazlarının kılındığı bu cami olmalıdır. Bu cami aynı zamanda imamlarının hutbeye kılıçla yaklaşık 650 yıldır çıktığı birkaç camiden biridir.

Hülasa Ani de namaz bir uzun yolun ilk adımıysa (ki öyle gözüküyor) hazır ol Müslüman Türk dünyası MHP geliyor…

Tolga AKALIN

www.2023istanbul
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
ANİ’DE CUMA: İDEOLOJİYE GERİ DÖNÜŞ VEYAHUT ERGENEKONDAN ÇIKIŞ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» NEVRUZUMU GERİ VERİN..
» GERİ GELEN MEKTUP
» OZAN POYRAZOĞLU-TÜRKEŞ YAŞAYAN DESTANDIR ALBÜMÜ
» KAYA KUZUCU-ÜÇ ADET ALBÜM-
» DAVUT AKASLAN-BOZKURTLARIN MARŞLARI ALBÜMÜ

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
BOZKURTLAR OTAĞI :: MAKALELER :: ÜLKÜCÜ KALEMİ-
Buraya geçin: