TÜRK KAĞAN
| Konu: "Töresi olmayan Türk'ü neyleyim" Salı Mart 31, 2009 4:09 pm | |
| Yavuz Selim DEMİRAĞ ysd592@gmail.com Kaza haberinin ilk alınışından cenazelerin bulunmasına kadar olan süreçte cereyan eden olayların oluşturduğu şüphe dağlarını aşamıyorum. Adına bilgi kirliliği dedikleri manipülasyon ve yönlendirmenin sebep ve sonuçlarını önümüzdeki günlerde elbette irdeleyeceğiz. Kendi adıma bu işin peşini bırakmayacağım. Kamuoyunda biriken Türk insanının kafasını karıştıran soruların cevaplarını bulmaya gayret edeceğiz. Elinde bilgi ve belge olmadan seçim mitinginde çok şükür sağlığı yerinde açıklaması yapan ne yazık ki yaşadığımız ve sahibi olduğumuz Türkiye’nin Başbakanı’dır. Milyonlarca insanın televizyon ekranlarından izlediği bu elim olay için “Hastaneye sevk edildi” sözlerini sarfeden de memleketin valileri değil miydi? Apar topar Kahramanmaraş’a giden İçişleri Bakanı Atalay’ın baştan sona çelişkili açıklamalarına dünyanın hangi ülkesinde rastlanabilir? Kapalı telefonlarda bile kimin nerede, kiminle, ne kadar süre neler konuştuğunu dinleyip zapturapt altına alanlar mevcut teknolojiyi niçin doğru koordinatlar için kullanmamıştır? Milletin askerini, kurtarma ekiplerini doğru istikamete sevk edemeyenlere milletin efendisi köylünün verdiği ders de tarihe geçmiştir. Böylesi bir durumda derhal istifa etmesi ya da görevden alınması gereken bürokrat ve bakanlar niçin hâlâ o makamları işgal etmeye devam etmektedir? Seçim öncesi siyasi rant elde edebilmek için sözde sarf edilen gayretler, ne kadar ahlakidir? Ne kadar inandırıcıdır?
Yüreğim kanıyor a dostlar! Dilimin varamadığı, varmadığı “Muhsin Başkanı kaybettik” gerçeğini bir türlü kabullenemiyorum. Elim Muhsin Başkan’ı yazmaya gitmiyor. O’na olan duygularımı, O’nun kaybındaki hislerimi ifade edebilmeye bir türlü cesaret edemiyorum. İsyanım milletimizin yüzlerce yıllık alışkanlığına... Sağlığında kıymetini bilemediğimiz değerlere, kaybettikten sonra sarılıyoruz. Ve ne yazık ki bir müddet sonra unutuyoruz.
Türk milliyetçiliği hareketinin kutup yıldızlarını bir bir unutmadık mı? Dündar Taşer’i kaç kişi hatırlıyor? Erol Güngör ve Hacıeminoğlu’nu bilen kuşak kaldı mı? Galip Erdem’i ve Metin Tokdemir’i anan bir avuç insan kaldı. Dünyanın başımıza yıkıldığını zannettiğimiz Başbuğ Türkeş’i yitireli neredeyse 12 yıl oldu. Türkeş’in resimleri bile bir bir ortadan kaybettiriliyor. “Komando Ayvaz” olarak tarihe geçen Ayvaz Gökdemir ismi ne hatırlatıyor? Bir yıl önce gözyaşlarıyla uğurladığımız Mehmet Gül için yapılan ne var?
Şimdi sıcağı sıcağına “Enstitü, akademi, üniversite kurulsun” teklifleri gündeme geliyor. Türkeş’in muhteşem cenazesi üzerine iktidar ortağı olan MHP, bırakınız üniversiteyi, Türkeş için bir enstitü bile kurabilmiş midir?
Bu sütunlardan “Düğün ve cenaze” başlıklı birkaç yazı kaleme almıştım. Hasbelkader binlerce yıllık Türk geleneğini hatırlatmaya gayret etmiştim.
4 Nisan 1997 gecesi kaybettiğimiz Başbuğ Alparslan Türkeş’in cenaze organizasyonu sırasında Muhsin Başkan’ın sarfettiği sözler çınlıyor kulaklarımda. Can dostum Yalçın Topçu’nun hıçkırıklarla hatırlattığı “Töresi olmayan Türk’ü neyleyim?” sözleri, Muhsin Yazıcıoğlu imzasıyla artık duvarlara yazılmalı, beyinlere kazılmalıdır. Töre... Ahde vefadır! Töre... Binlerce yıllık geleneği takip etmektir! Töre... Düğün ve cenazede inançların gereğini yerine getirmektir! Töre adam olmaktır kısacası. Gelin töremize sahip çıkalım. Töremizin gereği, rahmet-i Rahman’a kavuşan Muhsin Başkan’ı eller üzerinde dualarla uğurlayıp son görevimizi yerine getirelim. Bugün Kocatepe’de milyonların bir araya geleceği inancıyla Türk milletinin başı sağ olsun.
| |
|