BOZKURTLAR OTAĞI
BOZKURTLARIN OTAĞINA HOŞGELDİNİZ.

ÜYE ADI OLARAK TÜRKÇE İSİMLER KULLANINIZ.
AKSİ DURUMDA ÜYELİĞİNİZ KABUL EDİLMEYECEKTİR.

ÜYELİĞİNİZİN HEMEN AKTİF OLMASI İÇİN MAİL ADRESİNİZE GELEN ÜYELİK AKTİVASYON LİNKİNE TIKLAYINIZ.

BOZKURTLAR OTAĞI
BOZKURTLARIN OTAĞINA HOŞGELDİNİZ.

ÜYE ADI OLARAK TÜRKÇE İSİMLER KULLANINIZ.
AKSİ DURUMDA ÜYELİĞİNİZ KABUL EDİLMEYECEKTİR.

ÜYELİĞİNİZİN HEMEN AKTİF OLMASI İÇİN MAİL ADRESİNİZE GELEN ÜYELİK AKTİVASYON LİNKİNE TIKLAYINIZ.

BOZKURTLAR OTAĞI
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


ÜLKÜCÜ HAREKET ENGELLENEMEZ
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Sayfayı FaceBook'ta Paylaş

 

 NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
TÜRK
KAĞAN
NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU Turan3
TÜRK



NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU Empty
MesajKonu: NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU   NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU Icon_minitimeSalı Tem. 07, 2009 9:01 pm


NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU 20080818191726
DESTANLARIN EFENDİSİ; NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU
Şol gökleri kaldıranın
Donatarak dolduranın
'Ol!' deyince olduranın
Doksan dokuz adı ile...


Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu'nu, şu aciz dilimizle size nasıl anlatsak... O, yukarıya aldığımız, billur gibi has Türkçe besmeleyi söyleyen adamdı... O, öncelikle eşi menendi bulunmaz, bir efendi insandı... O bir beydi... O, beyliğinin gereği olarak bir tevazu abidesiydi... Elaziz'in Yeşil Ağın'ından fışkırmış, sel olmuş, tarihi derinliği de dahil, bütün Türk Dünyası'na gönül gölü olmuş, Türkçe ve İslamca coşup, insanca taşmış, etrafına mısra mısra feyz saçmış bir şairlik ırmağıydı. O, şanlı tarihimizin şeref sayfalarında edeb üzre dolaşmış bir yiğit ozandı. O, haysiyetli seyyahlığın bütün hulasasını gönül dağarcığında biriktirmiş, en sonunda 20'inci Yüzyıl'a 'diz vurmuş, boy boylamış, soy soylamış; bir söylemiş, pir söylemiş Dede Korkut'umuzdu...

O'nun, bize aslımızı, neslimizi anlatan şiirleriyle tanıştığımızda, daha 13 yaşımızı sürüyorduk. İçimizi kıpır kıpır kıpırdatan, ruhumuzu sarıp sarmalayan bu şiirleri sular seller gibi ezberledik. Sonra ilk kitapçığı ile karşılaştık, koklaşıp kucaklaştık. Büyük Türkçü, Yiğit Dava Adamı H.Nihal Atsız'ın 'Bozkurtların Ölümü' romanının son bölümü olan Kür Şad İhtilali'ni şiire dökmüş, destanlaştırmıştı. Hem de Üstad Yahya Kemal'in tabiriyle 'ağzımızda anamızın ak sütü olan' dupduru, akıcı bir Türkçe ile... Gerçi yıllar sonra, başlı başına bir abide olan bu romanın tamamını, 'Bozkurtların Destanı' adıyla bu defa da bir destan şaheserine dönüştürmüştü. Ancak, o ilk kitapçık, bizim çocuk dilimizde, çocuk dimağımızda, nadir bulunan turfanda meyvelerin lezzetini bırakmıştı. Ve sıla ile vatanı kaynaştıran, gönül tellerimizi çayda çıra mumları gibi oynaştıran 'Kopuzdan Ezgiler' ile 'Malazgirt Destanı'...
İliklerimize kadar Türk ve Müslüman oluşumuzun ihtişamını yaşatan, ruhumuzu sevgiyle kuşatan eserler...
Tevazuyu yakıştıran adam...

Ve nihayet 'Ağustos Zaferleri'nin 'Destan Adamı'yla tanışma şerefini, 15 yaşımızda, 1971 Ağustos'unda yaşadık. 'Malazgirt Marşı'nın Şairi, gözümüzden gönlümüze yansıyan, oradan dilimize akseden 'Destanların Efendisi' Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Malazgirt Zaferi'nin 900'üncü Yılı Kutlama Törenleri'ne katılmak için, Arif Nihat Asya ve Galip Erdem gibi iki 'Ülkü Devi'yle birlikte Malazgirt yolundaydı ve Elaziz'de konaklamışlardı. Elbette hepsinin huzurunda ruhumuzla ve bedenimizle titredik. Ama Niyazi Yıldırım Hoca başkaydı... Boyu 2 metreye yakın, yiğit çehresine tebessüm kondurmuş, tevazuyu ruhuna sindirmiş bir güzel
adam.. Kopuzu elinde değil ama dilinde bir Korkut Ata...

Cenab-ı Hakk nasib etti, ilerleyen yıllarda Elaziz'in bu yiğit evladı ile, hoca- talebe, ağabey- kardeş ilişkisi içinde, Türk Edebiyatı Vakfı ve Türk Edebiyatı Dergisi'nde, Türkiye Gazetesi'nde birlikte çalışma mutluluğunu da yaşadık. Bazı sabahlar, Türk Edebiyatı Vakfı'nın, Cağaloğlu'nda, Yeşilay Han'daki odasında, henüz yazdığı bir abide şiiri, heyecanla, ilk okuyan kişi olma bahtiyarlığına ulaştık. Günlük sıkıntılarımızı dertleştik, sırlarımızı paylaştık onunla... O, geçim derdi dahil birçok dertle boğuşurken, sanki hiç derdi, sıkıntısı yokmuşcasına bizim dertlerimizle dertlendi...
Destanlar çağından günümüze bütün kahramanların, şehitlerin, alplerin, erenlerin destanını nakşetti gönüllerimize... 'Tuğ Gibi Beşbin'leri, 'Önkuzu'ları, 'Kara Mürsel'leri yazdı mısra mısra... 'Öz menem / Onlar kabuk, Öz men'em / Ülkü uğrunda şehit / Men Süleyman Özmen'em' diye haykırdı dörtlük dörtlük...

Ve 'Ağustos Zaferleri'nin destanını yazan, 'Aylardan Ağustos, Günlerden Cuma' diye haykıran 'Destanların Efendisi', 1992 yılının 21 Ağustos'unda, yine bir Cuma günü, bizi bu fani alemde gönlü yaslı, gözü yaşlı bırakıp, en verimli çağında ebed” aleme göçtü...


Vefâtının 17.seney-i devriyesi hâtırasına… “DESTAN ŞÂİRİ”
NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU’NUN ŞİİRLERİNDE
“12 EYLÜL “ TERENNÜMLERİ…
“Asrımızın Dede Korkut”u,
“Destan Şâiri” ve “1929 - 1992”
ömür diliminin tam otuz yılında,
şiirleri ile Ülkücü Hareket’i ateşleyen bir adam;

Niyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU.

12 Eylül 1980 öncesi basılan eserleri:

1- Bozkurtların Ruhu(1952)

2-Genç Osman Destanı(1959)

3- Kürşâd İhtilâli Destanı(1970)

4- Malazgirt Destanı(1971)

5- Bozkurtların Destanı(1972)

Ve 12 Eylül 1980’den sonra basılan eserleri:

6-Destanlarda Uyanmak(Şubat 1984)

7-Destanlar Burcu(….)

8- Alp-Erenler Destanı(1990)

Ve “Türk Edebiyatı Vakfı”, bütün eserlerini yeniden yayınladı…
“Ülkücü Şehidler”e şiirler yazan bir adamdı da..

Onun “Nesillerimizin yüz akı Ülkücü Gençlik” üzerine ve 12 Eylül öncesi yaşamış
o “güzelim gençlik” için yazdığı en meşhur ve kapsamlı şiiri, bence “Âsım’ın Nesli” başlıklı şiiridir:


NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU 570269b4yr1fowl1
ÂSIM’IN NESLİ

Fedâ ettik en sevgili al kınalı koçları
Güneşin tez doğmasını istemekti suçları
Bıyıkları terlememiş genç irisi şehidler
Türk soyunun yedi gökte parıldayan burçları.
Mayaları Oğuz Atam, Dedem Korkut mayası,
Karılmıştır son Peygamber duâsıyla harçları
Düğünlerde bayramlarda ellerinde elimiz
Yel alnımızda, yüzümüzde saçları
Yeşil ekin,körpe filiz, al tomurcuk güllerle
Yedi rengin koyusundan bezeliydi taçları
Cepleri boş, hep yarı aç, giysileri yalın kat
Alparslan’ca duygularla dopdoluydu içleri
Gelişleri akıl almaz efsaneler gibiydi
Destanları kıskandırdı bu dünyadan göçleri
Ruhlarını ihlâs ile devrettiler Allah’a
Kapanırken bizde kaldı gözlerinin uçları
Şehid, gazi, cümle ecdâd, vatan, bayrak, din, devlet
Dâvâcıdır kıyamette alınmazsa öçleri.
Koç yiğitler, cins atlara bütün binip gittiler
Heves dolu, ümit dolu, ülkü dolu burçları
Karıştılar Üçler ile Yediler’e, Kırklar’a
Ağıtlarda, destanlarda, romanlarda kaldılar
Zül saydılar el bağlayıp gerilerde durmayı
“Onbin” gidip “bir” dönmeyen tümenlerde kaldılar.
Sineleri gök kurşunla doldurulan yiğitler
Kanlarıyla tuğralanan fermanlarda kaldılar.
Genç göğüsler “vatan” diye düşerlerken toprağa
Şom ağızlar, hayretlerde, gümanlarda kaldılar.
Can verenler cennet içre kanatlanıp uçtular
Sağ kalanlar, çakallarla ormanlarda kaldılar.
Devşirilip çer-çöp, saman, hastalıklı tohumlar
Kalbur üstü nur tâneler harmanlarda kaldılar.
Hergün mazlum bacalardan Arş’a doğru yükselen
Kıvrım kıvrım alevlerde, dumanlarda kaldılar.
Yelkenleri bölük-pörsük, süvârisiz gemiler
Hiç yolcusu bulunmayan limanlarda kaldılar.
Rûhumuza mâveradan gizli sesler getiren
Fırtınalar…”gönül” denen Ummanlarda kaldılar.
Mürüvvetli zamanlardan gelmişlerdi bu güne
Yadırganıp yine aynı zamanlarda kaldılar.
Sakarya’nın kan fışkıran toprağından yoğrulup
Unutulmuş pınarlardan doldurulan testiler…
Azgın kuzey yellerinin ateşinde kavrulan
Bağırlardan, dudaklarda susuzluğu kestiler.
Her birinden bölük bölük yumaklanan bulutlar,
Şol Ebabil kuşlarınca kanatlanıp estiler..
Haykırdılar…can bölünmez, et tırnaktan ayrılmaz!
Bozkurt olup, çakalları inlerinde bastılar.
En kudurgan namlulardan boşaltılan ölümü
Döşleriyle göğüsleyip, başlarıyla süstüler.
İtildiler, kakıldılar, dövüldüler, öldüler..
Lâkin düşen bayrakları burçlarına astılar.
Yaz yağmuru sağnaklardan Kırk ikindi gürleyip
Şom ağızlı baykuşların seslerini kıstılar.
Ne dünyalık istediler, ne aferin umdular,
Ne kavgadan vaz geçtiler, ne gücenip küstüler.
Vatan, millet, din ve devlet, alsancaklar hakkına
Dar günlerin erkek arslan sesiydiler…sustular!

(Destanlar Burcu, sh.91,92,93)

Evet, “Destan Şâiri” rahmetli Niyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU, “Ülkücü Şehidlerimiz”den;
Gün Sazak, Alp Er TUNGA, Süleyman ÖZMEN, Kara MÜRSEL, Dursun ÖNKUZU,
Dündar TAŞER’in asker şehidlerden İlbey ve Gülbey’in ardından da şiirler yazmıştı.
Bir şiirinde “Süphan Göğüslü Yiğitler” olarak tanımladığı bu “şehidleri” ise mısralarında şöyle dile getiriyordu:


NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU 570269b4yr1fowl1
“Bölünmesin diye millet,
Bâki kalsın diye, devlet
Dağlar gibi kemikle et
Seller gibi kayım gitti
Tığ gibi beş binim gitti..
Sakarya nesli yiğitler
Bağrı kan süslü yiğitler
Süphan göğüslü yiğitler
Gitti ise benim gitti..”
NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU 570269b4yr1fowl1
“GÜN SAZAK” isimli şiirinde ise
“Kurudu gözde pınarlar
Canım için canım gitti
Devrildi iri çınarlar
Nice gül fidanım gitti.
Paramparça idi ruhum
Ellerinde bir gûruhum
Tufanı bir nurdur ruhum
Hey yakınlar uzaklar
Bekler pusular tuzaklar
Tayfuna dönsün Sazak’lar
Gün ışığım Gün’üm gitti
Bu bir nesildir sürekli
Günü pek çatal yürekli
Zor günlerimde gerekli
Tığ gibi beş binim gitti”


NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU 570269b4yr1fowl1
“KARA MÜRSEL” başlıklı şiirinde ise duygularını şöyle dile getiriyor:

“Baba övüncüm oğul,
Ana sevincim oğul,
Vatan uğruna gittin
Budur sevincim oğul.
Seni yüksek mekteplere çok gördüler hey oğul!
Hain eller ak göğsüne kızıl kurşun sıktılar
Evvel giden şol gece çık şehidlere toy oğul.
Anam dedin, babam dedin bayrağa
Hem al bayrak oldun işte, hem de bayrakta al oğul.
Bağrında kurşunlarla çık Peygamber katına
Ol mübarek avcu içre birer birer say oğul.
Bed yüzlüler, kem gözlüler, hor bakarmış vatana
Bin tükenip yok olmadan, olmuş böyle şey oğul.
Türk’ün ezel-evvel can düşmanları,
Karar verdiler Alp erler ve beyler vurulacaktı!
(Destanlar Burcu, 96-97)


NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU 570269b4yr1fowl1
“ALP ER TUNGA” başlıklı şiirinde ise şöyle sesleniyordu:
“Er doğdu, erdemli yaşadı
Satılmış katiller tuzağa düşürdüler,
Dokuz yerinden, hançer üşürdüler
Bir Cuma günü Ezan zamanında
Uçtu ülküdaşım can Alp er Tunga
Alp Er Tunga şanında
Mukaddesatımın düşmanlarınca,
Ülküsü yadırgandı.”
(Destanlar Burcu, 98-99)

NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU 570269b4yr1fowl1

“TÜRKMEN AĞAM” başlıklı şiirinde ise;
“Ülkü yolu diken olur, taş olur.
Yağsız ayran, kuru ekmek aş olur
Kim derdi ki, Ağama bir iş olur?
Kahpe felek bize oyun etti bil,
Attığı taş bağrımıza battı bil!
Uluna da Bozkurtlarım uluna,
Uluna da ince aylar doluna,
Gafil olup güvenirsen soluna
Başın üzre sefil baykuş öttü bil
Vatanını iki pula sattı bil!”
(Destanlar Burcu, 102-103)


Mısraları ile duygularını dile getiriyordu.

“ÜLKÜ ŞEHİDİ DURSUN ÖNKUZU” başlık şiirinde ise en zor anlarda bile “ümitvâr
olmak” gerektiğini hatırlatırcasına;

“Bu bayrak düşmez yere,
Ölmedikce son kuzu” diye sesleniyordu.

“BÜYÜK ÜLKÜCÜ SÜLEYMAN ÖZMEN’İN RUHUNA” başlıklı şiirinde ise;
NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU 570269b4yr1fowl1
“Öz menem!
Öz menem!
Onlar kabuk, öz menem!
Sen yel de savrulan kül,
Yüreklerde köz menem!
Ülkü uğruna şehid
Men Süleyman Özmenem!
Kurşunlanan bir Bozkurt,


Çıkarılan göz menem!” demekte ve “oynanan oyunu;
“Bitsin bu kızıl oyun!” diye tanımlamakta ve eklemekte:

“Açılsın bahtı ay’ın
Altay’da kurultayın
Toplandığı gün menem!

“Otorite boşluğu”ndan dolayı “kendi kendilerini savunma
durumu”nda kalan “Ülküdaşlarına” ise şöyle diyordu:
NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU 570269b4yr1fowl1
“Bozkurt’um vur tilkiye,
Vur kurtulsun Türkiye,
Sizi büyük ülküye,
Götürecek iz menem”
(Destanlar Burcu, 105-106)[/color]

“Adana’da nöbet sırasında şehid edilen iki er” olan “İlbey ve Gülbey”in ardından
yazdığı”İLBEYLER GÜLBEYLER ÜSTÜNE” başlıklı şiirinde ise şunları terennüm
ediyordu:
NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU 570269b4yr1fowl1
“Sen ‘Emir Sultan’ de, ben dahi diyem “Çifte Minare”
Hain kurşunlarla serildi yere
Bu kaçıncı feryad erdi göklere
Bu kaçıncı gelin kaldı dul, beyim!
Bu nice namertlik, nice zül beyim!
Şöyle Paşam, nedir bu işin aslı?
Yüzüme savrulan bu ne kül beyim?
Gönül dağıma sen çare bul beyim!”

Verdikleri “destansı mücadele” ardından “Mamak Zulüm Kaleleri “ile “Belene’ler”
ile “dünün Guantanomaları” ile “ödüllendirilen(!)” “Ülküdaşları”, “Yusuf
Yüzlüler”, “Yusufîyeliler”, “Taş Medrese Talebeleri” için ise ıstırabını “MAMAK”
başlıklı şiirinin de şöyle dile getiriyordu:
NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU 570269b4yr1fowl1
“Oğullar işkencede…Analar ağlamakta..
Körpe yüreklere kan..
Gencecik rüyalara gözyaşı demlemekte..
Demokrasi..Hak..Hukuk..Kara sevdâlıları..
Şuracıkta, Mamak’ta.
Vicdanları çürüten feryâdı duymamakta.
Demek bazılarının hak, hukuk anlayışı,
Bazıların insan yerine koymamakta(!)”

Ve “bugünler de bile hâlâ mahpushanelerde çile dolduran Ülküdaşlarını
anarcasına” da;

“Vatan hainlerinin bile doldu çilesi,
Vatanı sevenlerin çilesi dolmamakta..”demekte…!!!

Evet, “Destan Şairi” rahmetli Niyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU, “Ülkücü
Şehidleri” ardından yazdığı “şiirleri” ile “ölümsüzleştirirken”, “DEVLET Kİ..”
başlıklı bestelenen şiirlerinde, “Gazi Alperenler işe koyulun” gibi mısralarında her
daim “ümidî” “aşılamış, “mücadele şevkini, aşkını, heyecanını” terü taze
tutmaya da çalışmıştır..

“Fedâ ettik en sevgili al kınalı koçları…”
NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU 570269b4yr1fowl1
“Alperenler; bir aşılmaz dağdılar,
Aydınlığa gönül verip, yıldızları sağdılar…
Nurlanıp, nur üstü nurdan,
Tekbirlerle doğdular…
Tek başına destandılar,
Tek başına çağdılar…
Tufan olup sığmazlarken evrene,
Sevgi olup, gönüllere sığdılar…
İman ile, erdem ile, aşk ile,
İnsanlığı kenetleyen bağdılar…
Ezandılar, mehterdiler,
Sancaktılar, tuğdular…”

Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
BOZKURTLAR OTAĞI :: ŞİİRLER :: ÜLKÜCÜ ŞİİRLER-
Buraya geçin: