ERDOĞAN'IN HEYBELİADA RUHBAN OKULU OYUNU

KAĞAN

AKP hükümeti laik, ****** ilkelerine bağlı ulus-devlet anlayışını yıkarak yerine kendi hayallerindeki islam devletini kurma girişimlerini hızlandırdı. Hiç vakit kaybetmeden Türkiye'yi en küçük parçalara bölmek için çılgıncasına çalışıyor. T.S.K.'dan intikam alabilmek adına, gözleri kan bürümüşçesine hiçbir şey görmüyor. Don Kişot'un yel değirmenlerine saldırması gibi laik ulus-devletin tüm değerlerine saldırıyor.

Bir gazetede Tayyip Erdoğan'ın durumunu açıklayan bir karikatür vardı: Çeşitli parçalara bölünmüş Türkiye haritası... Türkiye'nin batısı Antalya'dan, İstanbul'a, Çanakkale'ye, Edirne'ye kadar Yunanistan; güneydoğusu kürdistan, kuzeyi ermenistan haline gelmiş... Erdoğan'a ise kala kala Ankara ile civarı kalmış ve küçücük "ılımlı islam" cumhuriyetini vatan topraklarını satarak küçük bir alanda kurabilmiş. O küçük alan da Amerika güdümünde elbette.

AKP'ye oy verenlere hesap sorma zamanı gelmedi mi? Müslüman geçinen bu partiye ne oldu da birden hıristiyanlık hayranı olup çıktılar? Ne oldu ki Başbakan'dan tutun, Dışişleri Bakanı'na ve diğer bakanlara kadar hepsi hıristiyan misyoneri oluverdiler? İmam mı, papaz mı bizde şaşırdık. Bir bakıyorsunuz imam olarak karşımıza çıkıyorlar, bir bakıyorsunuz papaz olarak. Bazen de haham oluyorlar.

Belki komplo teorisi gibi görünebilir fakat Amerika'nın gündeminde bütün dinleri birbirine yaklaştırarak tek bir dinde toplama çalışmaları var. Dinler artık misyonlarını tamamlamıştır, bu yüzden tek bir din olarak hepsini toparlayabiliriz anlayışı ile hareket ediyorlar. Ama Bush'un durumu biraz farklı çünkü o da şeriatçılıkta Erdoğan'ın hıristiyan sürümü... Bu konuda bir çok misyoner harıl harıl çalışıyor. Bu yalnızca Türkiye'de uygulanan bir yöntem değil. Mesela İtalya'da, Hollanda'da, Fransa'da hristiyanlık ile budizm sentezi bir inanç yayılıyor. Bu grup islama da sıcak bakıyor. Amerika'nın hazırladığı bu senaryoda herkes rolünü çok güzel oynuyor. Bu bağlamda AKP ve yanında Fethullah Gülen Türkiye temsilcisi olarak (Türklerin temsilcisi asla değiller) görevlerini büyük bir aşkla yerine getiriyorlar. Dikkat ederseniz son iki yılda "dinler arası birliktelik" adı altında çeşitli konserler veriliyor, konferanslar düzenleniyor. Hoşgörü adına Helen kültürünü canlandırdığımız yetmiyormuş gibi kendi kültürümüzden üstün göstermeye çalışıyoruz. Rum müziği, sirtaki vs. derken özellikle gençlere bu kültür benimsetilmeye çalışılıyor. Fethullah Gülen Amerika'nın Irak'ı işgalini doğal göstermeye çalışıyor. İsrail'in Filistin politikasını haklı gösteren yazılar islamcı basının kendi manşetlerinde yer alıyor ama islami kesim Fethullah Gülen tarafından nasıl efsunlanmışsa, satır aralarına kimse dikkat etmiyor, okuduğunu anlamıyor. İsrail'in Filistinlilere yaptığı katliamı Fethullah satır aralarında savunurken dinci kesim alkış tutuyor fakat sokağa dökülünce İsrail bayrakları yakıyorlar. Bu nasıl bir ikiyüzlülüktür?

Bir taraftan Başbakan, aslında açık olan fakat öğrenci alınamadığı için mecburen kapalı duran Heybeliada Ruhban Okulu'nun tekrar faaliyet gösterebilmesi adına Anayasa'da gerekli değişikliklerin yapılması emrini veriyor; diğer taraftan Dışişleri Bakanı ilgili kurumlardan bilgi alma çalışmalarına başlıyor. AKP'ye ne oldu ki, Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması karşılığında Atina'da bir cami inşa edilmesi isteğinden bir anda vazgeçtiler? Görünürde karşılıksız olarak ruhban okulu açma çalışmalarını yürütüyorlar fakat bu işte mutlaka bir çıkar vardır. Bu çıkar elbette Türk milletinin çıkarı değildir. Erdoğan kendi hırslarının tatmini için Yunanistan'dan AB'nin Türkiye raporlarına T.S.K. aleyhine kararlar eklenmesi sözünü almış olsa gerek.

Oyun o kadar büyük ve açık oynanıyor ki ne Erdoğan'ın, ne de AKP'li milletvekillerinin Türkiye'yi uçurumun kenarına sürüklediklerini, Türkiye'yi parçalama arifesinde olduklarını farketmediklerini düşünmek yalnızca aptallıktır.

Dikkat edin, herşey üst üste geliyor. Sanki aynı anda düğmeye basılmış gibi bir taraftan "dinler arası hoşgörü" ve "dinlerin, etnik kültürlerin birliği" adına konserler düzenleniyor; diğer taraftan kürtçe, çerkezce, arapça, boşnakça yayınlar başlatılıyor; öte yandan Heybeliada Ruhban Okulu'nu faaliyete geçirme çalışmaları sürdürülüyor, azınlıkları izleme kanunu değiştiriliyor, misyonerlik hareketleri yasallaştırılıyor ve kilise açılması serbestleştiriliyor. Sanki aceleleri varmış gibi, yangından mal kaçırırcasına perdeler ardı ardına açılıp kapanıyor. Bazen birinci perde bitmeden ikinci, üçüncü perde oynanıyor.

Ziya Paşa'nın "Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın?" dediği gibi Erdoğan yalnızca kendini akıllı görüyor fakat oynadığı bu çok tehlikeli oyunun arkasında yatan üç paralık amaçlarını çok iyi biliyoruz. Atina'da cami açılmasını çok isteyen Erdoğan sevgili dostu Karamanlis'e bu ricasının gerçekleştirilmesi için neredeyse yalvarmış ama ricası Yunanistan'ın gündemine bile gelmemiştir. Fakat yiğitliğe toz kondurmayan Erdoğan sanki Karamanlis'den hiçbir şey istememiş ve o da sanki hiçbir şeyi reddetmemiş gibi davranmayı devam ettirerek ruhban okulunun acilen açılması kararını almıştır. Kimbilir Yunanlılar nasıl dalga geçiyorlardır. "Türkleri aşağılıyoruz, her isteklerini ret ederek onların elinden topraklarını bile istiyoruz ama adamların umurumda değil, hala peşimizden koşuyorlar" diye dalga geçiyorlardır. Fakat unutmasınlar ki AKP'nin bu davranışları yalnızca onları bağlar, biz Türkleri bağlamaz.)

Ruhban okulu ısrarının perde arkasına bakmak gerekir. Erdoğan için ruhban okulunu açmak neden bu kadar hayati derecede önemli? Eğer müslüman ise, ne işi var kilise okuluyla?

Maddeler halinde sıralarsak;

1) Tayyip, patronu Bush gelene kadar bu okulu açarsa B.O.P. öncesi patronundan çok büyük bir aferin alır. Belki o zaman patronundan T.S.K.'nın biraz daha üstüne gitmesini isteyebilir. Tabi bu arada Bush için de çok büyük iyilik yapmış olur. Amerika, Türkiye'de Vatikan benzeri bağımsız bir devlet kurarak dünya ortodokslarını Türkiye'den yönetme şansını elde edebilir.

2) Heybeliada Ruhban Okulu devlet tarafından kapatılmamıştır. İlahiyat fakültelerine bağlanmak istenince kendileri kapatmışlardır. Daha doğrusu kapalı bile değildir. Rum nüfusunun azalmasına papazlık yapmanın zorlukları da eklenince bu okula talep azaldı. Yurt dışından öğrenci ithali yasak olduğundan okul boş kalmıştır. Buradaki asıl amaç ruhban okulunu Türk anayasasından çıkartarak bağımsız hale getirmektir. Yani Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde olan ama Türk kanunlarına göre yönetilmeyen bir okul haline gelecek, dolayısıyla faaliyetlerini denetlemek mümkün olmayacak. Acaba hangi ülke böyle bir okulu kabul edebilir? Yurt dışından, özellikle de Amerika'nın onayladığı kişileri getirerek Türkiye'deki misyonerlik çalışmalarını arttıracaklar. Bizim satılmış basın-yayın organları sanki Türkiye'deki Fener Patriği ile Yunanistan'daki Aynaroz Patriği arasında savaş var gibi gösterdi. Türk kamuoyunda Fener Patriği Türkiye'nin çıkarlarını korumak için Aynaroz Patriği ile mücadele ediyormuş izlenimi yaratıldı. Ve yaratılan bu sempati nedeniyle Fener Patriği bir çok haklar elde etti. Daha doğrusu Türk anayasasını hiçe sayarak bu hakları gasp etti.

Washington Post'un haberine göre bu iki patrik şimdi barışıyormuş. Sergilenen tiyatronun sonunda olan Türkiye'ye oldu.

Fener Patrikhanesi'nin internet sitesinde İstanbul'dan "konstantinapolis" diye bahsedilmesinin, yazıların İngilizce ve Rumca oluşunun (patrikhane Türkiye'de olduğu halde Türkçe yazı yok) ve ekümeniklik söylemlerinde bulunulmasının sebebi Abdullah Gül'e sorulduğunda; cevap veremedi. Bu kadar mı batağa düştükler ki acizlik içinde seslerini çıkartamıyorlar?

Tayyip Erdoğan'ın ikinci amacı da en az birinci amacı kadar önemlidir. EĞER RUHBAN OKULUNU DEVLET DENETİMİNDEN ÇIKARTMAYI BAŞARABİLİRSE İMAM HATİPLERİ VE KURAN KURSLARINI DA DEVLET DENETİMİNDEN ÇIKARTARAK CUMHURİYET ÖNCESİNE GERİ DÖNME HAYALLERİNE YAKLAŞMIŞ OLACAKTIR. YÜRÜRLÜĞE GİRECEK KANUNLA RUHBAN OKULU DEVLET DENETİMİNDEN ÇIKAR ÇIKMAZ BİRKAÇ ADAMINA "İMAM HATİPLİLERE VE KURAN KURSLULARA HAKSIZLIK EDİLİYOR" BAHANESİYLE AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ (AİHM)'NDE DAVA AÇTIRACAK... BÖYLECE "DİN ÖZGÜRLÜĞÜ" BAĞLAMINDA TARİKATLAR, TEKKE VE ZAVİYELER TEKRAR FAALİYETE GEÇECEK.

Anadilde yayın olayına gelince... Erdoğan yine Amerikalı, Avrupalı patronlarının gözüne girme isteğiyle birlikte hayranı olduğu Arap dilini ve kültürünü Türk dilinin ve kültürünün önüne geçirmek amacını taşıyor. Patronları kürtçe yayın yapılmasını istiyor, Erdoğan da arapça istiyor; böylece tüm anadillere yayın hakkı veriliyor. Bazı AKP kurucularının yazdıkları kitaplarda Arapça'ya olan hayranlıkların had safhaya ulaştığı açıkça görülür. Türkçe'yi küçümsüyor ve müslüman ülkede yazı ile konuşma dilinin Arapça olması gerektiğini söyleyecek kadar ileri gidiyorlar.

Fakat Erdoğan kurtlar sofrasında olduğunun farkında değil her halde. Yoksa bu kadar rahat olamazdı. Kendisini bu oyuna o kadar kaptırmış ki sanki devlet yönetme adına evcilik oynuyor. Sanıyor mu ki Amerikalı ve Avrupalı patronları ona istediği oyunu oynatacaklar? İşleri bittiğinde, alacaklarını aldıklarında Saddam'ı nasıl harcadılarsa, Erdoğan'ı da aynı şekilde harcayacaklar. İran - Irak savaşında Saddam denge unsuru olduğu için Amerikalılara göre ondan iyisi yoktu, her türlü desteği veriyorlardı. Ama sonra ne oldu?

AKP'liler birkaç milyonluk islam cumhuriyeti kurma hayaliyle yaşarken, ellerinde müslüman nüfusu da hıristiyanlara kaptıracaklar. ATO'nun hazırladığı misyonerlik raporlarını okusunlar. %95'i müslüman olan ülke diye övünürken, bu gidişte müslüman nüfus azınlık olacak.

Sömürgeci devletlerle dans kolay değildir. Afrikalıların şu sözünü unutmamak lazım: "İngilizler geldiler; giderlerken gözlerimizi açtığımızda onların dilleri ve dinleri bize kalmıştı, bizim tüm kaynaklarımız ise onların eline geçmişti..."

AKP'liler dünyayı müslümanlaştıracağız derken müslümanları hıristiyanlaştırıyorlar; arapçayı resmi dil yapmaya çalışırken İngilizce resmi dil oluyor. Hoşgörü adı altında, dinlerin birliği adı altında Amerikalılar hıristiyanlığı allayıp pullayıp müslümanlığın yeni sürümü diye müslümanlara satacaklar. Ama sonuçta elde vatan diye bir şey kalmaz.

Umarım AKP'ye oy verenler içine düştükleri tuzağı bir an önce fark ederler de, Türk vatanın parçalanması önlenir. AKP seçmenleri kişisel hırslara, kine nefrete satıldıklarını anlayıp bir an önce Ulu Önder ATATÜRK'ün kurduğu ulus-devlete sahip çıkmalılar.

Küntike

7 Haziran 2004

KAĞAN

Alıntı :: Ziya Paşa'nın "Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın?"

dediği gibi...

» TÜRKİYE BİR HUKUK DEVLETİYSE, RUHBAN OKULU AÇILAMAZ
» Çağrışım Oyunu
» TÜRK SAVAŞ UÇAĞI OYUNU