|
| İsimsiz Kahramanlar | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
alpurungu26 KAĞAN
| Konu: İsimsiz Kahramanlar Ptsi Ocak 25, 2010 9:52 pm | |
| İsimsiz Kahramanlar
Kahraman,/F.İ./ Yiğitlik gösteren cesur kimse, yiğit, bahadır, alp anlamlarına gelmektedir.
Bu kavram iki kısma ayrılmaktadır. Biri bilinen tanınan, kitaplarda yer alan kahramandır. Diğeri, bilinmeyen, kayıtlarda-kuyutlarda ismi-cismi olmayan, ancak dost kalplerde vefalı gönüllerde bulunan kahramandır.. Türk tarihinde ve Türk kültüründe ”isimsiz kahramanlar” diye bir kavram vardır. Galiba en çok bu kavramı Türk-İslam Ülkücüleri kullanmaktadır. Çünkü bu hareketin gerek isimli ve gerekse isimsiz(bilhassa da isimsiz) kahramanları oldukça çoktur. .
Benim , burada yapacağım sohbetin esasını, “isimsiz kahramanlar” teşkil edecektir. Evet, bir çok konuya girip-çıkacağım., fakat sohbetimin merkezini isimsiz kahramanlar teşkil edecektir.
Bizim zaman zaman dile getirdiğim, dost yüreklerle paylaştığımız bir kıssa vardır.
İzniniz olursa , sohbetime onunla başlamak istiyorum.
“İsimsiz kahramanlar” der demez, gönlümüze hemen “VEFA” kavramı düşer.. Sizinle burada paylaşacağımız fıkrada bu kavramın zirve noktasını göreceksiniz
Kıssa şu:.
Dört ayaklı kemik dostunun, kızgın güneş altında beklediğini görürler. Sorarlar:” Birkaç günden beri, burada oturuyorsun. Birimi gelecek?.” Cevabı gerçekten de müthiştir. Der; karnımın aç olduğu bir zamanda burada bir kemik bulmuş, onunla karnımı bir güzel doyurmuştum.. Burada bekleyerek ona, o kemiğe olan vefa borcumu ödemeye çalışıyorum
Vefa…..
Yerleri-gökleri; zamanları ve mekanları dolduracak kadar büyük bir kavram..
Onda insan, onda İslam ve onda Türk var….
O halde; Vefasızdan ne insan olur ve ne de Müslüman…. Türk olabilmek için de vefakar ve cefakar olmak lazım.
İsimsiz Kahramanlar Neden Bu kadar İhmal Edildi??..
Benim anlamak isteyip de bir türlü anlayamadığım, O insanlar şu kadar yıldan beri niçin-neden isimsiz-cisimsiz-terk edilmiş- bir vaziyette, kenar ve köşede bırakıldı? Ülkücü hareketin ve onun siyasi misyonu olan MHP’nin her yönüyle yetişmiş olan bu değerli DAVA adamlarına ihtiyacı mı yoktu?!..
Ne demek..Olmaz olur mu?!...
İyi de niçin bu insanların ilminden, irfanından, duâsından, hayati ve siyasi tecrübelerinden istifade etmek istenmez….buna gerek duyulmaz…
Yahu, Ana dolu’nun herhangi bir ilçesinde Belediye Başkanlığı yapacak bilgisi, ilgisi, sevgisi ve de tecrübesi olmayan insanlardan bilmem ne….olur mu?!... Bunlar nereden , niçin bulunun ve çevrede bu gibi insanlara neden yer verilir bilemiyorum.
Galiba bize, hareketin vitrinine sahasında tefeyyüz etmiş, fikren, ruhen ve beden sağlam elaman gerekmiyor...
Öyle mi?!...
İyide niçin?!....
Adam ömründe doğru dürüst üç beş kitap okumamış. İslam’dan bildiği, anladığı ve sohbetlerinde kullandığı beş on Bektaşi fıkrası, - tekerlemesi. Bununla bu beyinle ve bu gönülle, bu kadar büyük ve aynı zamanda da kutsal bir DAVA ya nasıl faydalı olabilir.
Sadece noksan olduğu din değil. Diğer sosyal konularda da göz ve gönül dolduracak bir muhtevaya sahip değil.
Bahse konu olan bu kimselerin içtimai hayatları- insanlarla ilişkileri- de fevkalade zayıf. Bu sebeple parti çalışmalarında –beyin ve gönül kazanmakta- başarılı olmaları da mümkün değil.
Ben…ben diyor ve başka bir şey söylemiyor. Öyle ya adam, eskiden koca koca makamlarda bulunmuş…Tutup ta size saygı gösterecek, beyin ve yürek zenginliğinizden istifade edecek değil ya…Kafası havada, muhatabının yüzüne bile bakmıyor
Büyük makamlarda bulunmuş doğru. Ne var ki, mensup olduğu makam kendisini küçük olmaktan kurtaramamış...Çünkü insanı büyüten-geliştiren, sahip olduğu makam-mevki değil; makamları büyüten, manalaştıran insandır. Evet onu ifade etmek istiyorum. Makamlar insanları büyütmüyor; insanlar makamları yüceltiyor
Nerede kalmıştı_.
Evet onu diyorduk. Neden bunlar.. Niçin etraflarında-yanlarında her yönü ile kendini ispatlamış nefsi istek ve arzularını aşmış, sahasında tefeyyüz etmiş adam gibi adamlara yer vermezler…
Sigara tüttürmenin dışında yaptığı bir şey yok!.. Ağzından iki kelime bile alamıyorsunuz…Dünya umurunda değil… Onun için .her şey bir varmış bir yokmuştan ibaret…
Neden hep bunlar!..Mizacı düzgün, sinirleri sağlam lafını-sohbetini bilen; muhatabına sevgi ve saygıda kusur etmeyen; içi-dışı pırıl-pırıl tertemiz başka biri(leri) yok mu!...Niçin yok?!.. Kıran mı geldi?...
Malzeme bu, ne yapalım” diyerek işin içinden çıkamazsınız! Ben malzemenin yalnız bundan ibaret olduğuna inanmak istemiyorum.
Eğer yetişmiş insan bulunmuyorsa,(ne demek olmaz olur mu?!” biran için diyelim ki öyle. Bu takdirde ne yapıp yapıp yetiştireceksin! Vitrine çıkarmazdan önce sıkı bir eğitime tabi tutacaksın. Günlerce, yetmedi aylarca, bu eğitim devam edecektir. Bunları yapacak beyinleri ve gönülleri besleyecek bir çok uzman var kenarda-köşede. Onlarca yılın birikimi olan, beyin ve gönül zenginliklerini paylaşmak için can atıyorlar.
Bunu gerçekleştirmek için, prof olmaya da gerek yok. Melse uzmanlık meselesi. Bir de aşk ve tecrübe işi.
(Bir not: Alman polisine, bir şey sormak istediğinizde, eğer o anda elinde sığara varsa, onu bir şekilde size göstermez- saklarlar… ayrılmanızı bekler ve daha sonra bıraktığı yerden tüttürmeye devam eder…)
Bilmiyorum, anlatabiliyor muyum....
Galiba mümkün değil..Çünkü bu bir eğitim-kültür meselesi…Edep-irfan…anlayışı…Evet evet kısaca; TÜRK TÖRESİ.- İSLAM AHLAKI…(Türk Töresi: Türk gibi davranmak ve Türk gibi yaşamak…İslam Ahlakı :Mümkün-mertebe “ fıtratın dışına” çıkmadan hayat yolculuğuna devam etmek…)
Geçiyorum….
Tabii ki şimdilik.…
Kardeşim, moraliniz bozuk, sinirleriniz eskimiz-pörsümüş de olabilir. Normaldir…O halde, yerinizi genç, fikren, ruhen ve bedenen sağlam olan kimselere bırakmanız gerekmez mi?!... Çünkü;ne siz, ne biz bu vatanda bulunmaz meta değiliz…Türk anaları neler ve ne kahraman- yiğitler doğurdu….Arayın, bulun…vitrine onları koyun..yerinizi fikren, ruhen ve bedenen sağlam insanlara bırakın… Endişeniz olmasın..gözünüz arakada kalmasın…. Her şey çok daha iyi olacaktır.
Biraz önce sorduğumuz soruyu, bir kez daha yeniliyoruz.
Ocak ve bucaklarımızın vitrininde; partimizin il ve ilçe teşkilatlarında.. ve Genel Merkez’de niçin daha muhtevalı, bilen, anlayan, konuşan…seven-sevilen…içine-dışına..(mümkün-mertebe) çok daha fazla dikkat eden insanlara yer verilmiyor?!...
Seçmek ve seçilmek konusunda göz önünde tutulan ölçülerin ne olduğunu, doğrusu merak ediyoruz..
Acaba, cebi dolu, çevresi kalabalık olan insanlar mı tercih edilenler..…Bu zayıf bir ihtimal. Peki, ya ne? Acaba Hemşericilik-bölgecilik vs.. Olabilir mi?...Hayır! bu da olamaz!. Katiyen!.. Zira TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ, bunları-hemşericiliği-bölgeciliği vs… içinde-dışında-ardında önünde barındırmaz, asla! Biz; Türk milliyetçiliğinin, ilim—bilim ve irfan dışı bu ve benzeri olgulara içinde yer vermediğini ve bunlara hiçbir surette hayat hakkı tanımadığını biliyor ve inanıyoruz.
O zaman seçme ve seçilmekte göz önünde tutulan ölçü ne olabilir?..
Sakın, ne olur; Türk milliyetçiliğine ve onun özü- esası olan Ülkücülüğe bu ve benzeri (ALLAH’ın lanetine uğramış) kavramları karıştırmayınız! gerektiğinde biz, birbirimizin her türlü hata ve kusurunu affedebiliriz. Fakat bu menfur bakış ve tercihleri asla affetmeyiz! edemeyiz …
Evet Soruyoruz..…
Ve sonsuza kadar bunları- bizi merakta bırakan şeyleri- sormaya ve dolayısıyla öğrenmeye devam edeceğiz.
Bu işler, bu denli önemli hizmetler niçin ehline verilmiyor?...
“Bulamıyoruz mu” dediniz.!...Ne demek….Olmaz olur mu?!....Var….var….şu gök kubbe altında ne yiğitler ne kahramanlar var….Biz bu hareketin bu vatanda, beyniyle- kalbiyle, kanıyla-canıyla iman ve ülküsüyle.. on binlerce adam gibi adam yetiştirdiğini yakından bilen insanlarız. Bunu, kavramın içinde olduğumuz için de söylemiş değiliz. Hiç bir tesir altında kalmadan””Ekmeğini yeğen kılıcını sallar” atasözüne(affedersiniz “ayı sözüne” diyecektim)- takılmadan bağımsız bir gönülle- bakıyor ve görüyoruz..
İçimizde, Devlet malına el, tarihi şahsiyetlere dil uzatan insan yok denecek kadar azdır.
Ülkücüler, MHP’ye gönül verenler, dinine, diyanetine; vatan ve milletine; bayrak ve sancağına bağlı insanlardır. Öncelikle bunun bilinmesini istiyoruz.. Bizim arkadaşlarımız her şeyden önce kahraman insanlardır. Gözlerini budaktan esirgemezler. Cesaretlerinin kaynağında, beyin, kalp ve ideal zenginliği vardır.
Evet, genel olarak bu böyledir.
Ne Hikmettir Bilinmez, En sağlam Vücutta Bile Bir Çürük Diş Vardır.
Sık sık şu soruya muhatabı oluyoruz.
Şöyle diyorlar: İyi güzel anladık, onlar öyle de, ya siz.!.. Ya sizinkiler!....Galiba bu ve benzeri sorularla herkes bir şekilde karşılaşmaktadır.
Peki, ne diyoruz?
Şöyle cevap veriyoruz: Bize göre Ülkücü Hareketin en başarılı olduğu saha, insan unsurudur. Ne yapmıştır bu konuda? Ne yapacak; Dinine bağlı, devletinin bekası için çalışan; milletinin birlik ve dirliğini her şeyin üstünde tutan; rejime gönülden bağlı insan yetiştirmiştir. Yetmez mi?!. Bir diğer ifadeyle; Ülkücü; .odur..budur.. Şudur...delidir-doludur.. Hiçbir kimse şu ana dek vatanına ihanet eden, milletine kötülük yapan ve devletine zarar veren herhangi bir Ülkücü ne görmüş ve ne de tanımıştır Evet kısaca; Ülkücünün lügatinde ihanet diye bir kavrama asla ve kat’a rastlayamazsınız! Bırakın hainliği, O; devletin malını, kendi şeref ve namusu olarak telakki eder. Onu kamu malını, şahsi menfaatinde kullanmak şöyle dursun; elini dahi sürmez gözünün ucuyla da olsa bakmaz. ..Çünkü bilir ve inanır ki, onda devlet malında-devletin bir zarfında, bir parça kağıdında bir tuğlasında bir avuç harcında yetmiş iki milyon Türk’ün hakkı vardır.. Bu sebeple Ülkücü, vatanının cadde ve sokaklarında yürürken yere bile dikkatli ve temkinli basar. Bilir ki; bastığı o parke taşı, devlete aittir. Milletin malıdır. Saçı bitmemiş-tırnakları çıkmamış yüz binlerce yetim, onun o taş parçasının beş on çakılın ortakları arasındadır.
.Bu inancın dışında kalanlara, vatanın ve milletin maddi ve manevi değerlerine söz konusu olan bu hassasiyeti göstermeyenlere, bırakın Ülkücülüğü, biz onlara insan gözü ile dahi bakmıyoruz. ALLAH biliyor ya, “Haram-helal ver ALLAH, garip kulun yer ALLAH” mantığı içinde hareket eden kimselerle biz; KABİR KOMŞUSU BİLE OLMAK İSTEMİYORUZ!. Başka ne diyebiliriz….
Böyle bir zamanda, her tarafın hırsız- arsız- ve uğursuzlarla dolup taştığı bir günde, bu ruhta ve bu idealde dürüst ve namuslu insanların bu milletin içinde bulunmuş olmaları, ALLAH’ın bir lütfü olarak kabul edilmelidir!
Ne olur, can kardeşlerim, bizi yalancı durumuna düşürmeyiniz!...
Bizi utandırmayınız….
Bizi, eli-kolu bağlı- çaresiz şekilde bırakmayınız!...
İnanmanızı istiyorum.
Artık birtakım nasipsizlerin diyetini ödemekten bıktık,usandık, yorulduk...gına getirdik…
Ne olur, hiç olmazsa bundan böyle, çok daha dikkatli yaşayalım…..
Gayri hukuki ve gayri ahlaki işlerine, Ülkücüyü - Ülkücülüğü ve MHP’yi alet edenlere asla müsaade etmeyiniz!!...Müsamaha göstermeyiniz!.. Şayet bildiğiniz, tanıdığınız bunu yapan insanlar varsa; devlet millet malına el uzatanlar ve bunu da “DARULHARB” mantığı içinde sergiliyorlarsa, bunları, zaman kaybetmeden yetkili mercilere haber verelim...Adalete teslim edelim... Sakın aranızda-yanınızda ocağınızda teşkilatınızda böylesi haramzadelere kanun ve nizam dışı işler yapan kimselere yer vermeyiniz!!..Bu gibi insanların günahlarına göz yummayınız!..müsamaha etmeyiniz!...
Rice ediyoruz…
ALLAH-LİLLAH aşkına yalvarıyoruz.
Biz bunların p….i temizlemekten illallah dedik!
Bunlardan, milli ve manevi değerlerimizi basit menfaatlerine alet eden yaratıklardan yetti canımıza!
Adam, boynuna bir bozkurt kolyesi takıyor, yapmadığı kötülük karıştırmadığı pislik bırakmıyor. Bu, yurt dışında oldukça yaygındır. AB ülkelerinde hizmet veren benim kahramanlar kahramanı Ülküdaşlarım, bu gibi kimselerle, her zaman başları dertte olmuştur.
Ne yapabilirsiniz ki…
Adam,Türklüğün sembolü olan Bozkurttu gözünüzün içine baka baka ahlaksızlıkta kullanıyor..Nasıl engel olabilirsiniz…Bir değil iki değil….Hangi biri ile uğraşacaksınız. Bu insanlar, teşkilatlara da gelip gitmezler. Ülkücülükleri, sadece ve sadece boğazlarlındaki bozkurt ve elleriyle yaptıkları işaretten ibarettir.
İstismar Edilen Sadece Bozkurt mu?...
Diğer birtakım ulvi kavramları kötüye kullanan insanlar (örneğin din gibi), yok mu?!... Ne yapabiliyoruz…Mukaddes dinimiz İslam’ın ticaretini yap ve onun sırtından milyonlarca lira kazanan kişilerle dolup taştı vatan. Haydi önleyin bakalım..nasıl önleyecekseniz?!.Biliyor m usunuz,yeşil(pardon karpuz kırmızı) sermaye, binlerce Müslüman Türk’ün ocağına incir dikmiştir. Kim ne yapabildi?!....
Avrupa ülkelerinde, “darulharb”çilerin istismarına maruz kalan bir çok kardeşimizin, sinir hastası olduğunu gördüm ben. Örneğin Fransa’nın Sentetiyen şehrinde, söz konusu insanlara, 450 bin dolarını kaptırmış birini gösterdiler:”Bu arkadaşımız ruh hastası oldu. Hastanelerden gelmiyor.”dediler. Daha neler neler….neler….
Kim ne yaptı..ne yapabildi…. Baştan sona kadar çürümüş bir sistemde ALLAH’tan korkmayan, kuldan utanmayan kalbinin bulunması gereken yerde, manda dersinden bir çarık taşıyan vicdansız yaratıklarla uğraşmak kolay mı?!... Görmüyor musunuz çok defa hukuk bile çaresiz kalıyor…. (Şu “zaman aşımı” denilen kavramın ne olduğunu ve neden olduğunu, bize biri çıksın da anlattın. Yoksa “çat” diye ortadan çatlayıvereceğiz!)
O Maaesef kötülerle uğraşılmıyor…
Bunun için şanlı atalarımız: KORK, ALLAH’TAN KORKMAYANDAN” demişlerdir.
Aziz Dostlar, insanın kalbinde mutlaka şu iki korku (veya bu iki korkudan biri) mutlaka- ama mutlaka- bulunmalıdır.Bunlardan biri, ALLAH korkusu ve diğeri de kanun korkusu.. Bugün cemiyeti oluşturan fertlerin gönüllerinde bunların hiç biri yok. İşte o zaman insan canavarlardan bir canavar oluveriyor.( Kelenâmü belhümedâl….) ondan –canavardan- daha tehlikeli ve çok daha kötü…..
Rabbim yeter ki art niyetli, tıyneti bozuk- içi kemikleşmiş insanlara fırsat vermesin.
Yüce ALLAH kötüleri ıslah etsin. Eğer kaderlerinde ıslah olmak yoksa, onları,başkalarına zarar vermeyecek bir hale getirsin.. Biz bunu dilemekten başka ne yapabiliriz!
Aramızda Ülkücü Hareketin İçinde Onlardan Var mı?!..
Biraz önce ifade ettiğimiz gibi azda olsa maalesef var. Atalarımız boşuna söylememişler Onlar: TUVALETSİZ SARAY OLMAZ demişler.
Evet, istisna da olsa, davasını kendi aşağılık istek ve arzusuna alet eden; kamu malına el uzatan Başta Mustafa Kemal ****** olmak üzere, birtakım tarihi şahsiyetlere –cahilce- hiçbir bilgi sahibi olmadan dil uzatanlar var….
Ne yaparsanız yapın: (atalarımızın ifadesiyle)Tuvaletsiz saray olmuyor işte…
En sağlam vücutta bile çürük diş bulunuyor…
Bu insanları, bir türlü aramızdan-yanımızdan-çevremizden kısaca hareketin içinden bir türlü uzaklaştıramadık…alıp kenara bırakamadık. Bırakmakta mümkün değil…
Emekli muallimmiş...
Emekli imammış…
Emekli amirmiş-memurmuş…yazarmış-çizermiş…
Adamın, yapacağı bir şey kalmamış….
Yaptığı tek şey var.Hasetçilik ve buna bağlı olarak da asitçilik…. | |
| | | alpurungu26 KAĞAN
| Konu: Geri: İsimsiz Kahramanlar Ptsi Ocak 25, 2010 9:53 pm | |
| Her “Bende Ülkücüyüm, ben de MHP’liyim” diyen kimse tabii ki “isimsiz kahraman” olarak görülmemelidir. .Bunların arasında öyleleri var ki, ellerinde- bir teneke dolusu siyah boya köşe-bucak beyaz bir yer temiz - kirlenmemiş bir duvar arıyorlar kara çalmak ve Türk milliyetçilerinin gönül dünyasındaki yerini yerle bir etmek için. Bunlar kurban gitsin “isimsiz kahraman” gibi yüce bir haslete. İşleri-güçleri karıştırmaktan ve dava dostları arasında yılların oluşturduğu gönül köprülerini yıkmaktan başka hiçbir işe yaramayan bu insanlara verilecek tek bir isim vardır” isimsiz ziftçiler..”
MHP adına ortalıkta dolaşıp duruyor….
O kapı senin bu kapı benim….
Fireni tutmayan vasıta gibi…..
Adam her gittiği yerde, bulunduğu her bir ortamda fesat tohumlarını etrafa saçmaktan başka bir şey yapmıyor.
Ne olacak;
Beyin beyin değil….Gönül gönül değil…Fizik fizik değil…niyet niyet değil….Beş dakika olsun şöyle etrafındaki insanları ürkütmeden-bıktırmadan sinirlendirip kaçırmadan insan gibi konuşacak ne bilgisi, ne ilgisi ve ne de sevgi ve sabrı var…Sinirler lime lime olmuş. Şahsiyet deseniz yara-bere içinde..Boşta çalışan araba gibi…Ses kirliğine sebep olmaktan ve çevresine çiğ kaz vermekten ve insanları zehirlemekten başka bir şey yaptığı yok.
Bizi kahreden ne biliyor musunuz dostlar, bu adamlar kendi sahalarında ve onlarca yıldan beri ilgilendikleri alanlarda da son derce zayıf olmalardır. Sadece bilgide mi zayıflar…Keşke öyle olsaydı. Hayır! bütün sahalarda eksik ve noksandırlar. Ahlakta-edepte, hal ve harekette... Kıskanç...haset…geçimsiz…Şahsiyeti oluşmamış..karakter deseniz havada asılı kalmış.
Ne diyelim, ne söyleyelim. ALLAH şuur versin..izan versin…merhamet versin…
Zaraları yalnız kendilerine olsa….. Böyle de değil….başkalarına da maddi ve manevi(bilhassa da manevi)çok büyük kötülük yapıyorlar.
Her sabah evden çıkarken,” YARABBİ! SEN BENİ, BUGÜN KIRMAK VE KIRILMAKTAN; İNCİNİP VE İNCİTMEKTEN KORU!” diye dua eden insanların bu gibi kimsellerle muhatap olmalarının, ortaya çıkaracağı sıkıntıyı düşünebiliyor musunuz?!.. İşte bunun için böylesi insanlardan köşe-bucak kaçmak zorunda kalıyorsunuz.
Hele hele din adamlı kaynaklı ise.
Aman ALLAH’ım!! Tam bir felaket…
Şahsiyetini oluşturan maddi ve manevi dinamiklerden eskimemmiş- bozulmamış hiçbir parça yok. Zangır zangır titriyor….Çünkü adam, bir avuç bilgisine, dağılmış beyin ve kalbine adeta tapıyor. Bu sebeple en küçük bir itirazınız ”Ben o meseleyi, öyle değil de şöyle biliyorum” demeniz bile, zıvanadan çıkmasına yetip artıyor.
Gelin de derinliğine ve genişliğine konuşun, dertleşin…
Haydi gelin de şöyle insanca- dostça tartışın-fikir alış-verişi yapın; yapabilirseniz.
Sadece Size Zarar Verseler….Neyse.
Çekersiniz sineye..”Bu da geçer Yahuu” der, gidip evinize oturursunuz.
Maalesef böyle olmuyor.
Davanız- hareketiniz bunların şahsında bin bir yara bere alıyor.
Siz iğne ile kuyu kazıyorsunuz. Adam arkanızdan gelip birkaç söz ve bir iki olumsuz tavırla kuyunuzun içine e….r. Bu defa yeniden başlamak zorunda kalıyorsunuz….Önce temizleyeceksiniz ve daha sonra yeniden açacak ve insanlığın menfaatine sunacaksınız. İyi de bunu ne zaman yapacaksınız..ne zaman netice alacaksınız?!. Kırk yıl önce diktiğiniz ağacın meyvesini, ne zaman toplayacaksınız.Geldiniz-gidiyorsunuz…Ne zaman başarıya ulaşacaksınız…Zaman geldi ve geçti. Hani sonuç.... Bu durumda olumlu sonuç almak mümkün mü?!...
Bunun sebebi, sadece tabii ki bu kimseler değil ..Muvaffakiyetimize engel teşkil eden şeylerin başında insan unsurunun ilk sıralarda yer aldığına inanıyoruz biz. O zaman, MESELELERİN MESELESİ İNSAN MESLESİDİR. İNSAN MESLESİNİ HALLETMEDEN HİÇ BİR MESLENİZİ HALLEDEMEZSİNİZ! deyen mütefekkir,ne kadar da haklıdır. .
Bu Gibi İnsanları Ayıklamak Lazım
Ne bahsine olursa olsun. Bu gibi kimseleri, mutlaka hareketin içinden ayıklamak lazım. Hele bu gibi kimseler, davanın vitrinine asla çıkarılmamalıdır.
Yoksa, bunlar fatura kesmeye ve biz de onların kestiği faturayı ödemeye devam edeceğiz.
Peki, iyi de nereye kadar sürecek bu felaket?...
Bilemiyorum…Onlarca yıldan beri devam ediyor işte. Bakalım kaç on yıllar daha sürüp gidecek?!...
Aziz Başbuğumuzun(muazzez ruhları şâd olsun) dediği gibi: “MHP’ye en büyük kötülüğü, ney azık ki MHP’li olanlar yapıyor.” Gerçek MHP’liler değil…geçineler…geçinenler…
Ahh şu “geçinenler” yok mu?!..Samimi olmayanlar, şu veya bu mülahazalarla Türk milliyetçilerinin arasında bulun zavallı insanlar…
Size biz ne diyelim-ne söyleyelim.. valla diyecek herhangi bir söz bulamıyoruz.
Samimiyet-iyi niyet gibi yüce bir duygu varken, insanın –samimiyetsizlik gibi- cüce bir duyguya tenezzül etmesi kadar kötü ne olabilir şu gök kubbe altında….
Açlık efendim açlık…..
Boşluk… boşluk…..
Fakirlik…fakirlik…
Beyin, kalp ve vicdan açlığı...
Gönül fakirliği yürek boşluğu.
Vallahi derim, bütün sıkıntılarımızın başında ve sonunda bunlar var…
Bu sebeple biz onlara da ”asitçilere” de da acıyoruz..
Fakat elden fazla bir şey gelmiyor…
Nedir Bu Talihsizlik Anlamıyorum
İşi gücü DAVA arkadaşının(?!) dedikodusunu yapmak..ve belden aşağı vurup durmak.. Çevresinde tanınmış, ve etrafına iyi bir intiba bırakmış kişilerin itibarını yerle bir etmek...Bu tiplerin, en başarılı oldukları hususta burası. Ülkücü gönülleri ifsat etmek…Dostluk ve kardeşlik bağlarına makas atmak…
Türk kanı, Türk canı ve Türk imanı taşıyanlar…..
Lütfen birlik ve beraberliğinizi yok etmek için ortalarda dolaşmakta olan bu birlik ve dirlik farelerine yanınızda, aranızda çevrenizde yer vermeyiniz…
Çürümiyesice ağzını açar-açmaz hemen susturunuz!....
Herhangi bir sıkıntıya meydan vermeden, bunu, medenice(kavgaya-gürültüye meydan vermeden) yapan Ülküdaşlarımız var. Duyarız….biliriz.. Biz bu tavrı gösteren herkese müteşekkiriz.
Biliyorsunuz, bunu yapmak böyle davranmak bir emri ilahidir.
Dedikoduculara izin vermemek, gıybetçileri konuşturmamak… fitnecileri susturmak farzdır. Aynen günde beş vakit namaz kılmak ve yılda bir ay oruç tutmak gibi….
Bunlar, cemiyette fitne çıkaranlar…dava mensuplarının arasını açanlar Kur’an ifadesiyle: “PIÇAKSIZ KATİLLERDİR!...”.
İlahi mesajda , şöyle denilmektedir: İFTİRA ÖLDÜRMEKTEN ÇOK DAHA KÖTÜDÜR.
Hiçbir dedikodu-gıybet….yoktur ki; başında-sonun; önünde ardında iftira bulunmasın.Nerede bunlar varsa, bu ahlak, edep, şeref ve haysiyet dışı hareketler sergileniyorsa, mutlaka orada iftira –bühtan da vardır.
Kısaca gıybet , “iftiranın anası” dır.
Dedikodu gıybet….Arkadan çekiştirmek ÖLÜ KARDEŞİN ETİNİ YEMEK KADAR İĞRENÇ BİR DAVRANILTIR..
Unutmayınız. Bilgisiz-ilgisiz sevgisiz ve de ülküsüz insanların tek yaptıkları şey budur. Dedikodu gıybet…fitne ve fesat…Bunlar, cahil insanlar, beş dakika konuşurlar altıncı dakikada dedikodu gıybet yaparlar…Altı dakika tartışırlar ve yedinci dakikada muhatabına savaş açarlar.. Çünkü insanca konuşmak ve tartışmak..için yeteri kadar ne beyin sermayeleri vardır ve ne de gönül….Bilgisiz boş beyinlerle ve sıfırını tüketmiş kalplerle yapılsa yapılsa ancak bunlar yapılır..Çünkü bunlar yani manevi katliamlar, cehaletten başka hiçbir nitelik ve özellik istemez insandan.Bir başka ifadeyle, Övmenin-sövmenin…dedikodu gıybetin….tek bir şartı vardır. İnsan beyni ve insan yüreği taşımamak… Bir başka söyleyişle; KARACAHİL olmak.
Müslüman gibi gözükmek, fakat içte- gönülde-yürekte inanmış olmamak…Bunun Kur’an literatüründeki ifadesi: “MÜNAFIKLIK. “ tır değil mi?!.. Evet, öyle….
Bunlar, içleri dışına, dışları içine uymayanlar…Hep Asrısaadette olacak değiller ya…. O mübarek zamanda münafıkların oranı binde birdi. Kim bilir şimdi yüzde kaç….
CENAB-I HAKKK SİZİ-BİZİ VE BÜTÜN” İYİ NİYETLİ” İNSANLARI, PIÇAKSIZ-SİLAHSIZ KATİLLERİN ŞERRİNDEN MUHAFAZA BUYURSUN.(Âmin!...)
Ülkücü insan Nasıl Olmalı….
Ülkücü insan, evinde, işyerinde, mahallesinde, daire ve okulunda… cami ve mabedinde muhatap olduğu insanlarla, münasebetini mutlaka dengede tutmalı, etrafındakiler tarafından sevilip sayılmalıdır!
O, kendisiyle ilgili şu sözü, sık sık duymalı ve duyurmalıdır
-O kişi Ülkücüdür. Onunla ideolojimiz farklıdır., fikirlerimiz uyuşmaz bu itibarla ben o kimseyi sevmem…fakat kendisine inanır ve güvenirim.. sağlamdır..Çünkü Ülkücüdür; adam gibi adamdır..”
Ne yazık ki, bazı arkadaşlarımız, bunu bir türlü başaramadı. Bu sebeple, bir çok Ülküdaşımız, bulundukları yerde istenilmeyen- sevilmeyen -güvenilmeyen durumunda kalmıştır..Olmaz…. bunu hiçbir şeyle izah edemezsiniz.” İşte ben Ülkücüyüm de…insanlar benim fikrime karşılarda,… kan uyuşmazlığımız varda…yıldızlarımız barışmıyor da “ve sair.…Hayır!..Hayır!..Bunlar mavalla okumaktan başka bir şey değil..Biz de Ülkücüyüz…Hem de nasıl…bir Ülkücüyüz… Bize, oturduğumuz mahallenin (bırakın insanları) dört ayaklı canlıları bile, saygı duyar. sevgi sunar. Aralarında siyasi ideolojimizi bilmeyende yoktur..
Buna rağmen….
Çünkü biz, onlarla ilişkilerimizde kılı kırk yarar; son derece dikkatli, rikkatli hareket ederiz. Saygıda sevgide asla kusur etmez; kutsal bir davanın temsilcisi olduğumuzu da biran olsun aklımızdan çıkarmayız.
Dürüst, akıllı, oturduğu-kaktığı yeri bilen; insanlarla münasebetinde sevgi ve saygıdan ayrılmayan bir kimsenin, çevresine sunduğu bu güzellikleri, olduğu gibi(hatta fazlasıyla) geri almamamsı eşyanın tabiatın aykırıdır.. Burada da, bire on, bire yüz, bire bin ve bire hesapsız kaidesi geçerlidir. Niçin denemiyoruz?!..Verelim ve daha sonra bekleyelim..Bakın muhatabınızdan neler neler gelecek…niçin denemiyorsunuz ey ALLAH’ın kulları niçin?!... . Kardeşim, sen neden hep burnun havada dolaşıp duruyorsun?!..Biraz mütevazı olsan…Biraz sıcak-ılık hareket etsen olmaz mı?!... Senin en büyük hatan ne biliyor musun? Galiba sen, yavuz olmayı, gurur ve kibrinle karıştırıyorsun! O kahramanlar kahramanı Yavuz ki; insanların gözüne Balkarken bile, son derece dikkatli ve hassas davranırdı.Huzuruna gelen, yediden yetmişe herkesi ayakta karşılar ve daha sonra da, kapıya kadar yolcu ederdi. Çünkü onun Yavuz olan sadece beyniydi; kalbi ise Yunustu. Yunus gönlüne sahip olmayan bir insanın, Yavuz olması mümkün değildir.
Ülkücü; her ikisini yani, Yavuz ile Yunus’u sinesinde toplayan insandır.
Efendi olacaksın efendi…
Nazik ve zarif davranacaksın!...
Giyimine, konuşmana, hal ve hareketine dikkat edeceksin!
Ne oluyor öyle boşta çalışan araba gibi, gürültü-patırdı çıkarmaktan başka bir şey yaptığın yok.
Sakin ol..Metin ol…ağır ol….
Dengeyi elden bırakma!..
Vakarla-gururu; kibir ile olgunluğu birbirine karıştırma!..
Eğer bunlara dikkat etmezde, sert-haşin ukala hareket edersen; haliyle bulunduğun ortamda, sevilmeyeceksin- sayılmayacaksın; istenilmeyen adam olacaksın. Demek oluyor ki; maruz kaldığın durum, “Ülkücü olduğun için değil”; ÜLKÜCÜ GİBİ YAŞAMADIĞIN VE ÜLKÜCÜ GİBİ DAVRANMADIĞIN İÇİNDİR!!
İnsanları irşat etmek(!) davasını anlatmak(…) için, köşe-bucak insan arıyor. İyi güzelde bunları yapmak zengin milli ve manevi sermaye ister. Beyinler, ilim ve irfanla dolup-taşacak..Hayır! bu da Yetmiyor…! Kalplerde de bin bir güzellik bulunacak... Kolay mı insanların beynini kalbini kazanmak Üç-beş cümleden ibaret olan siyasi bilgi kırıntıları ile, olacak şey mi bu.. Onu da bağıra-çağıra-ona-buna hakaret ederek yapıyorsun… Bu işler, böyle mi, olur, a benim canım!
Bu kafa, bu beyin ve bu niyetle, -bana inanmanı istiyorum-. Değil dincilik- Ülkücülük-Nurculuk..şuculuk -buculuk… ormancılık-odunculuk-kömürcülük... bile yapılmaz! yapılamadı işte.
Bunlara , bu cahil-cühela kişilere neden müsaade ediliyor?!...
Bu insanlar etrafta kimin vizesiyle Ülkücüler; MHP’liler adına dolaşıp duruyorlar?!..
Biliyor musunuz dostlar, öyle zaman oluyor ki, bu kardeşlerimizin elinden biz bile yakamızı zor kurtarıyoruz.
Buldukları yerde ,irşada kalkışıyorlar…Vaaz veriyorlar…nasihat çekiyorlar…
Hem de nasıl….En üst perdeden…
Yahu durun..insaf edin ne olursunuz…
Görmüyor musunuz, son derce yorgunuz.
Hem sonra sisin bu anlattıklarınızı, kırk yıl önce öğrenmiş ve öğretmeye çalışmıştık.
Bırak beni. Ben ki, çok zaman kendi sesimden- kendi nefesimden bile rahatsız olan kimseyim..
Seni dinlemeye ne zamanım var ve ne de mecalim…..
Hem sonra bunları konuşmak için de burası bu mekan müsaitte değil. Yapma-etme…biraz sabırlı ve birazcık da edepli ol..
Anlatmak mümkün değil…
Lafazanlık….
Altı yok, üstü yok….
Başı belli değil..sonu belli değil….
Konuşuyor konuşuyor…fakat herhangi bir şey söylemiyor.sadece ses çıkarıyor….
Ne dediğinden ve ne söylediğinden kendinin haberi yok.
Ağzından çıkanı kulakları duymuyor….
Muhatabının canını sıkmaktan, içini acıtmaktan ve mensup olduğu mukaddes yolu adına kahırdan kahıra sürüklemekten başka yaptığı bir şey yok. Hayır! ne Ülkücüsü… Ütücü…ütücü…ama çok kötü bir ütücü...
O güzelim kumaşları ve bahalı giysileri ütüleyeceğim diyerek yakıyor.
Ne yapsanız ne etseniz bir türlü frenleyemiyorsunuz….
Biz bu insanlarla ne yaparız…
Hele şükür, bu kardeşlerimizin sayısı sanıldığı kadar çok değil. Fakat sesleri çok çıkıyor. Onlar herkesi ve herkeste MHP adına o insanları tanıyor. Davanın gerçek kahramanlarından kimsenin haberi yok….Tekrar affedersiniz, cazgırlar etrafta cirit atarken, isimsiz kahramanlar kenarda köşede bekliyor.
Her yerde horozun gık değdi yerde bunlar karşınıza çıkıyor. Açıyor ağzını yumuyor gözünü..
Yapmayın..etmeyin..burası bunların yeri değil. Daha sonra etraflıca konuşuruz.. diyorsunuz.
Sizi yanlış anlıyor..…
Kendinizi gizlediğinizi düşünüyor…
Niçin çekiniyorsunuz…Çekinmeyin…..Ülkücü ALLAH’tan başkasından korkmaz diyor.
Başkalarını bırakıyor bu defa sizi irşada kalkıyor...Edebiyatın bini bit para.
Ne alakası var….Bunları da nereden çıkarıyorsunuz…Biz sadece bu mekanın bu konuları-ulu orta- konuşmak için elverişli olmadığını söylemek istedik. her şeyi her yerde konuşmak, akıllı insanların yapacağı bir şey değil..
Ne yapsanız ne etseniz anlatamıyorsunuz.
Muhatabınız halen; “Siz değil misiniz:” ÖĞRENMEDEN VE ÖĞRETMEDEN GEÇİRDİĞİNİZ BİR GÜNÜ, ÖMÜRDEN SAYMAYINIZ diyen.. İşte bizim yaptığımız da bu. Ne var bunda….Niçin engel olmak istiyorsunuz?....”diyor.
Hay ALLAH’ım….
Nasıl anlatırsınız…..
Evet, biz önce ”ÖĞRENMEK” ve daha sonra da “ÖĞRETMEK” demiştik. Ne yazık ki siz, birinciyle üç beş saat bile bir arada kalmadan- tanışmadan ikincisine geçmişsiniz. Yani ÖĞRENMEDEN-ANALAMADAN-DİNLEMEDEN ve HAZMETMEDEN ÖĞRETMEYE KALKMIŞSINIZ.. Bütün melse bu.
Biz size, böyle mi yapın, demiştik?!..…
Öğrenin….ve öğretin…
Anlayın… ve anlatın…
Sevin-sayın. ve daha sonra da .sevilin sayılın….
Biri olmadan, ikincisinde muvaffak olmanın imkanı yoktur..
Ne derseniz deyin, muhatabınız Nuh diyor Peygamber demiyor…
Çünkü sizi, gönül kulağı ile dinlemiyor…Dinler gibi yapıyor…
Cesur mu cesur…Çünkü; cahil..Malum: cesaretin iki kaynağı var. Biri cehalet ve diğeri de beyin-gönül zenginliği.
Bizimkinin cesareti, cehaletten kaynaklanmaktadır.
Hayır! zenginlikten değil…
İç dünyası zengin olan insan,”YARATANDAN ÖTÜRÜ” sineklere bile saygı duyar.
Bu defa kendi kendinize soruyorsunuz. bu adam bize-defalarca sohbetinde bulunduğu, yazılarını gördüğü.. birine- böyle yaparsa kim bilir başkalarına ne yapıyordur..
İŞİMİZ ZOR ALİ BEY, İŞİMİZ GERÇEKTEN DE ÇOK ZOR BİZİM!!
ALLAH’ım ne olur Sen bize sabır ver!
Arkadaşlar, ne yaparsanız yapın, BOZUK DÜZENLERDE, ÇARPIK SİSTEMLERDE SAĞLAM-DÜZGÜN İNSAN YETİŞTİRMEK GERÇEKTEN DE ÇOK ZOR.
Evet bozuk düzen…. sizi size bırakmıyor. Siz muhatabınıza on veriyorsanız, o ise yüz geri alıyor…
Bu sebeple biz burada, toplumun geneli üzerinde durmuyoruz… Özel insanlardan bahsediyoruz. İstisnai insanların ufak-tefek kusur ve hataları ile de ilgilenmiyoruz. İnsandır…nisyan ile maluldür….diyoruz. Bizim burada tartışmak istediğimiz bunlar, küçük şeyler değil. Büyük günahlardan zararı büyük olan hal ve hareketlerden bahsediyoruz.
İyi İnsan, Herkes tarafından Takdir Edilir. | |
| | | alpurungu26 KAĞAN
| Konu: Geri: İsimsiz Kahramanlar Ptsi Ocak 25, 2010 9:54 pm | |
| Ülküdaşlarım;
İlk defa, Şanlı Peygamberimizi, “Muhammedülemin” lakabı ile taltif edenler, İslam halkası dışında kalanlar , O’nun getirdiği dine inanamayan insanlar olmuştur. İnanır mısınız dostlar, Ebu Cehail bile O’na, iki cihan güneşine böyle hitap ediyordu. Emin Muhammed..Güvenilir insan…. O’nu sevmeyen ve O’nun mübarek yoluna girmemiş olanlar dahi; O’nun doğru ve dürüstlüğüne inanır ve O’na güvenirlerdi. Mekke ve Medineli kafirler, bir süre için evlerinden uzaklaşmak istediklerinde hanelerinin anahtarını O’na bırakırlar, kendileri için değerli olan eşyalarını iki cihan Nebisine emanet ederlerdi.
Ülkücüler(Daha açıkçası, Ülkücü geçinenler; Ülkücüden geçinenler... MHP’yi adi çıkarılanına alet edenler.ve..daha sonra dünyanın her türlü rezaletini yapmaktan çekinmeyenler!Yaşınızı-başınızı aldınız....otuzu buldunuz.. kırkı elliyi geçtiniz.. Nerdeyse almışa merdiven dayadınız. Halen, gözünüz parada-pulda. Gayrimeşru kirli bir hayatta..
Yeter artık.
Bıktırdınız, usandırdınız....
ALLAH için uyanın! ..Derlenin..toparlanın…kendinize gelin…içinize-özünüze- aslınıza neslinize dönün…Yakında HAKK’a gideceksiniz. Yaptınız işleri soracak size cenab-ı HAKK, ne diyeceksiniz?!.. Yüce ALLAH sizi, bunun için mi yarattı, bunun için mi dünya hayatına gönderdi.
İki şeyden başka bir şey düşündüğün yok senin. Biri para ve diğeri k….n. ALLAH…ALLAH….İnsan bu kadar da madde pers - şehvetperest olmaz ki yahu!!Kocaman adamsın be!!Saçın sakalın bembeyaz oldu. Utanmıyor musun , halen çöplük horozu gibi pislik karıştırmaktan.Bu yaşta- bu başta şunun-bunun namusuna nasıl bakıyor ve nasıl tenezzül edebiliyorsun?!... Bir sürü torun torba sahibisin…Bunları yaparken, belli ki ALLAH’tan korkmuyorsun, peki, O’nun kullarından da mı utanmıyorsun! Sıkılmadan-arlanmadan -torununun gözüne nasıl bakıyorsun!. Yaptıkların aklına gelmiyor mu?..
Eyvah……Belli bir yaştan sonra halen ALLAH’ın yasak ettiği şeyleri yapanlar, bunları yaparken-ederken yüzleri olsun kızarmayanlar; vicdanları sızlamayan mahluklar …
Yazık size!!....
Hiç olmazsa, ALLAH’ın Dini olan İslamiyet’i zor durumda bırakmayınız.. asil hareketi ve onun samimi mensuplarını zor durumda bırakmayınız…Bunun için toplumda hacı-hoca....şucu-bucu olarak tanınmayınız.. Ülkücü olarak geçinmeyiniz….
Hiç olmazsa bu kadarını yapınız!!
Sizden çok mu şey istiyoruz…...
Ölüm Sonraki Hayata İnananlar!..
İnsanlara karşı edepli olun! Sesiniz, başkalarını rahatsız etmesin, hareketiniz göze-gönle batmasın! Davranış ve tavırlarınız insani ve İslim’i olsun..
Madem bunu yapmıyorsunuz- yapamıyorsun, hiç olmazsa, pis ve kirli işlerinize, Ülkücülüğü karıştırmayınız!...MHP yi alet etmeyiniz!!...
Ülkücü şehitlerin kanına-canına ve onların arkada bıraktıkları mukaddes davalarına saygılı olunuz!... O insanların kanını canı lanet olasıca menfaatiniz için kullanmayınız!.. Her türlü pisliği yaptıktan sonra, Ülkücü olduğunuzu niçin söylüyorsunuz!!.. kendinizi yaktınız- yaktınız.. hiç olmazsa başkalarının yanmasına sebep olmasanız.…
Ahlaksız, edebisiz insanlardan dindar mı olur… Ülkücü mü olur…. Dindar insan: yaratılışa uygun bir hayat yaşamaya çalışan insan demektir. Ülkücü insan da: Türk’ü Türk yapan milli ve manevi değerleri hayat sistemi olarak kabul etmiş kimsedir. Bir diğer ifadeyle, insanı insan; Müslüman’ı Müslüman ve Türk’ü Türk yapan bilumum kavramları yaşayan, yaşatan; koruyan ve kollayan demektir Ülkücü.
İstismarcılar….
Tüccarılar….
Milli ve manevi değerler simsarları.
Bunlar, Bu Davranışlar, Belki Onlara Yakışabilir…Kim bilir…
Fakat Ülkücüye asla yakışmıyor.
O halde burada, kanı temiz, sütü temiz, niyeti temiz ve yolu temiz Türk çocuklarının arasında ne işiniz var?!...
Sizin bu hareketiniz, ancak ve ancak onlara (darulharb)cilere yakışır. Hayır! Ülküye ve Ülkücülüğe katiyen uygun düşmez-düşmüyor.
Kardeşim, uzun lafın kısası, damarında Türk kanı, içinde İslam imanı, niyetinde Türk Ülküsü taşıyan insanlar, vatanına, milletine, devletine zarar verecek hiçbir harekette bulunmaz-bulunamaz vesselam!!.
Bu ülkede bunları yapanlar, devlet ve millet malına zarar verenler, kanun dışı hareketlerde bulunanlar.. hırsılar, arsızlar.hortumcular..ve bilumum ….ne insan olabiliriler ve ne de Müslüman. Bu gibilere Türk demek de Türklüğe en büyük hakarettir. Biz böyle düşünüyoruz.
Ülkücü mecbur kaldığında ellerini-ayaklarını yer, fakat başkasının hakkına(özellikle de kamu malına)asla el uzatmaz!..
Ülkücü, çaresiz kaldığında, kese….-çöpe atar ve fakat hiçbir kimsenin ırzına- namusuna tenezzül ve tevessül etmez-etmemelidir!!
Ülkücü insan, imanlı-inançlı ahlaklı- edepli-terbiyeli haysiyetli-şerefli insandır. Bu özelliklere sahip olmak ve bunları ebediyete kadar taşımak için gerekirse bin defa ölür ve dirilir.
O…küçük insanların onursuz ve şerefsiz kimselerin yaptığı herhangi bir hareketi yapmaz!! Onların yanında yer almaz, onların seviyesine düşmez…. Çünkü büyüktür. Değerlidir değersiz küçük işlerle uğramaz. Büyük Bakar, büyük görür…büyük düşünür ve kısaca BÜYÜK BİR HAYAT YAŞAR. Hem sonra O, büyük bir davaya omuz vermiş beyin ve yürek akıtmıştır. Tabii ki büyük yaşayacak eşiyle-dostuyla şanlı ve şerefli bir hayatı paylaşacaktır.
İnsan Ne kendine Zarar vermeli Ne de Başkasına
On binlerce temiz kanlı- temiz canlı ve temiz imanlı Türk çocuğunu töhmet altında bırakmaya hakkınız var mı?!. Sizin bu halinizi görenler, zannediyorlar ki bütün Ülkücüler böyle…. kirli bir hayat yaşıyor, pis işler peşinde koşuyorlar..
Oysa, biz çok iyi biliyoruz. bu vatan içinde ve dışında, sayılmayacak kadar çok, gökteki melekleri imrendirecek kadar ahlaklı ve onurlu Ülkücü var. . (Bu sözlerimi teyit etmek için ifade ediyorum. Lütfen başka anlam çıkarılmasın..… Bu satırların sahibi, kırk yıldan beri mukaddes vatanın mübarek topraklarına , bir gün olsun, abdestsiz basmamıştır…Siz Ülkücüyü ve Ülkücülüğü ne zannediyorsunuz…)
Yapacağınız Şey Şu:
Ülkücü Geçinmeyeceksiniz!!
Ülkücüden Geçinmeyeceksiniz!!
Mukaddes davayı, kirli işlerinize alet etmeyeceksiniz..
Polis yakaladığında, savcının huzuruna çıktığınızda, kanun ve adalet yakanıza yapıştığında, Ben sade bir vatandaşım..Hiç bir klikle gurupla ilgi ve lakam yok.. Çok mecbur kaldığım için yaptım deyiniz!
Hiç olmazsa bu büyüklüğü gösteriniz!
Yoksa-vallahi derim- her iki dünyada(özellikle ukbada) on parmağımız yakanızda olacaktır.
Ülkücü Bulunduğu Yerde Parmakla Gösterilmelidir!
Evet kardeşim. Tek kailime ile, hayatın hangi safhasında ve hangi parçasında olursanız olun, orada- bulunduğunuz yerde “PARMAKLA GÖSTERİLEN” bir insan olmak zorundasınız!!
Bunun yolu, ilimdir, irfandır…saygıdır-sevgidir….
Yahu adam, ömründe bir kitap okumamış, siyasi konularda, üç beş parçadan ibaret bir şeyler ezberlemiş. Kendini allameyi cihan sanıyor..Muhatabının kim olduğunu bilmeden anlamadan-tanımadan..başlıyor konuşmaya. Konuşmakta nasıl…dere tepe dümdüz gidiyor. Yakasını kurtarana aşk olsun.
Yapamayın arkadaşlar…Ayıp oluyor…Ne olur, biraz edepli, terbiyeli ve saygılı olun. Ülkücülük demek: herkese yukardan bakmak; sert ve haşin olmak; kaba ve katı davranmak…değil!! değil vallahi….
Hareketin liderini görmüyor musunuz?!...
Ne kadar zarif ve kibar bir insan….
O halde, siz de nazik olun…kibar olun…efendi olun…..
Giyim ve kuşamınıza dikkat edin. İçinizi ilim ve irfanla; dışınızı ALLAH’ın verdiği su ile sık sık temizleyin!. Hareketin vitrininde yer alan ve göz önünde bulunan arkadaşlarımız, mutlaka günlük yüz tıraşı olmak durumundadırlar.
Ulu orta her yerde konuşmayın, tartışmayın….Atalarımız:” SÖZ GÜMÜŞSE, SÜKUT ALTINDIR” demişler. Konuşmadan-ağzınızı açmadan da irşadınızı yapar, davanızı anlatabilirsiniz.
Tebliğ-irşat iki türlüdür.
Bir hal ile ve diğeri de kal ile yapılır.
Öyle zaman olur ki, hal ve davranışla yapılan, kal ile yani dil ile yapılandan çok daha fazla tesir eder…Demek oluyor ki, illa konuşmak için ısrar etmeye gerek yok…Mesele her şeyden önce samimiyettir.. Ve daha sonra da . ahlaklı- edepli ve..ilim irfan sahibi olmaktır.
Şunu da hatırlatmak isterim.
Yanlış davrananları, hareket adına kötü işler yapanları, yakasına üç hilal, boynuna bozkurt takıp kirli ve pis yerlerde dolaşanları, ve böylece Türk milliyetçilerini zor durumda bırakan insanları, sorumlu mercilerde yer almış arkadaşlarımız, mutlaka bilmek ve tanımak zorundadırlar. Bu sebeple başta Genel Merkezdeki dostlarımıza; MHP il ve ilçe teşkilatlarında ve Ülkü Ocaklarında görev yapan arkadaşlarımıza çok büyük vazife düşmektedir.
Şunu da Bilmek Zorundayız.
Efendim, bir insanın, herkes tarafından sevilip-sayılması tabii ki mümkün değil. Ama; toplumun ekseriyeti tarafından sayılmak-güvenilir- inanılır biri olmak mümkündür..
Bunu, sadece bu hayatta başarılı olmak için de yapmayacağız. ALLAH’ın emri de bu istikamettedir. İki cihan NEBİSİ:”SİZ İMAN ETMEDİKÇE CENNETE GİREMEZSİNİZ. BİR BİRİNİZİ SEVMEDİĞİNİZ MÜDDETÇE DE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ.” Demektedir.
Bu ilahi sözden hareket ederek beyin ve gönül mimarları da şöyle demişler:” İnsanlara saygı ve sevgisi olmayan kimsenin, ALLAH’a imanı olmaz”
Demek oluyor ki; sevmek ve sevilmek bir emri ilahidir. Mukaddes ve mübarek bir görevdir.
Nedir Sevmek?
Kısaca sevmek; bilmektir, anlamak ve tanımaktır., paylaşmak ve acımaktır… Koruyup- kollamaktır Bunları kiminle yapacak?. Kimi seviyor ve kime saygı duyuyorsak onunla…
Bir diğer muhteşem ifadeyle sevgi: BEN SEN OLMAK SEN DE BEN OLMAKTIR,.
Her zamankinden çok daha fazla dikkatli- temkinli olmak durumundayız.
Seçimlerden Önce, Mutlaka Bir Araya Gelmeliyiz!
Bu Bir Hayat Memat Meselesidir….
Affedersiniz, uçmaya gerek yok…Çok zamanlar, Türk’ün duygusallığı, gerçekleri bilmesine-görmesine mani olmuştur. Bırakılalım bunları…Duygularımızın yanına, mutlaka aklımızı da koymak zorundayız!.. İkisini bir arada kullanmaktır fıtratın gereği.. Başımıza ne geldiyse hislerimizi öne, aklımızı arkaya bıraktığımız içindir. Kabul edelim. Biz; bir defa aklımızla; kır kez de duygularımızla hareket ediyoruz..Bu ise gerçekleri bilmemize-görmemize engel olmaktadır..Aldık…yaptık…götürdük…kazandık...Sonunda derin bir hüsran… Lütfen düşününüz…Hareketin tarihi, bu ve benzeri hayal kırıklıkları ile doludur…..
Bilmiyorum, anlatabildim mi?...
Yıkılan Gönüller Muhakkak Tamir Edilmelidir..
Buradan bizi okuyan ve sorumlu mercilerde bulunan dostlarımıza ve sesimizi duyanlara rica ediyoruz….
Özellikle de Hareketin Lideri Sayın Dr. Devlet Bahçeli Bey’den.
Seçimlerden önce, vatan içinde ve vatan dışında ne kadar “İSİMSİZ KAHRAMAN” varsa lütfen onları ANKARA’DA GENEL MERKEZ’DE toplayınız! Her biri ile ayrı ayrı ilgileniniz. . Bu güzel insanlar şu- veya bu sebeple kırılmış; vefasızlığa maruz kaldıklarına inanmış-veya inandırılmış- olabilirler..Olsun… Kalpten gelen bir kaç sıcak sözle, bunların bu çilekeş insanların yüreklerini tamir etmek; dağılan- parçalanan maksat ve gayelerini bir araya getirmek zor bir iş değil. Dünya, biz Türkleri, gönül insanı –yürek adamı olarak tanır…Bu konuda da Ülkücüler, önde gelmekte ve başı çekmektedirler. Çünkü onlar; TÜRK’ün ve TÜRKLÜĞÜN ALEMETİ FARİKASIDIRLAR..….
Yüzlerce Ülkü Ocağı var. Bunların yarısına yakını(yarısından fazlası demeye dilim varmadı) yüzde on -on beş kapasite ile çalışıyor. Neden buraları, çok daha verimli-bereketli bir hale getirmiyoruz?!!.
Bir kez daha soruyorum.
Niçin getirmiyoruz?!...
Neden bu mekanlarda iyi insan, iyi vatandaş… temiz Müslüman ve şuurlu Türk yetiştirmiyoruz; yetiştirmek istemiyoruz?!.. i
Namüsait şartlarda, bilgisiz, ilgisiz, aşksız-sevdasız….yetişmiş (?!) kimseleri devşiriyor, başımıza bela ediyoruz.. Günah değil mi?!....Neden biz yetiştirmiyoruz?!...Niçin başkalarının emek verip sözde hazırladıkları kişilere talip oluyoruz?...
Valla bu konuda- bize ve size-sorulacak o kadar çok şey var ki?..
Hangi birini soralım.
Sormuyorum..Bu meseleyi burada kapatıyorum.
Lütfen Şu Mantığa Bir Bakar mısınız?!...
Lanet olsun böylesi anlayışa!
Bin yıldan beri, İslam’ın bayraktarlığını yapmış; İlahi nizamı şarktan-garba taşımış; bu yolda (ilâyı kelimetullah nizamı alem uğrunda) milyonlarca şehit vermiş; temelinde, sayılmayacak kadar Türk’ün kanı- canı ve imanı bulunan bir milletin yurdunu “harp diyarı- savaş meydanı” gayrimüslimlerin ülkesi..olarak telakki etmek kadar iğrenç ne olabilir…
Bu insanlar, bu tefessüh etmiş kokuşmuş zihniyetlerini, bir maske olarak kullanmaktadırlar. Kutsal Türk ülkesini harp diyarı-esirlerin ülkesi gördükleri andan itibaren dedikleri andan itibaren ortalıkta “haram” diye fazla bir şey kalmıyor. Özellikle de kendilerinden olmayan ve kendileri gibi düşünmeyen insanların hak ve hukuku söz konusu olduğunda..Ve bilhassa da KAMU MALI-Türk Devleti’ne-Türk Milleti’ne ait olan maddi ve manevi değerler..Alimallah dere-tepe dümdüz giderler. Çünkü mücahit(?!) için, harp diyarında ALLAH’ın yasak ettiği şeylerden bir kısmı yoktur.(?!..) Yani size ve bize haram olanlar şeyler, onlara evrenin en…en….insanlarına helaldir(?!!) Darulharhçilerin inancıdır bu.
Yazık ki bu böyle….
Yahu, bizi Hıristiyanların kapısında bekleten sebepleri niçin düşünmüyorsunuz?!..
İşte bu nedenlerin çok önemli kısmında bu kara felsefe vardır.Onlarca yıldan beri, fertler-kişiler hızla kalkınırken, toplum neden sürüklenip durmuştur???...Tabii ki sadece bu değil…Geri kalışımızın, madde ve manada çürümüş olmamızın başka sebepleri de var. Fakat bu ifade ettiğim, bize göre en öenmli ve en büyük nedenleridir.
Biliyor musunuz dostlar, biz, bu vatanda bu görüşte olan ve bu görüş istikametinde hareket eden milyonlarca insanın bulunduğunu biliyoruz.
Lütfen, çalanların-kapanların-soyanların…ALLAH ve MUHAMMED adına Türk Milletini, kazıklayanların; vatan ve millet malına hayasızca saldıranların menşelerine - mensup oldukları gurup ve kliklere bir bakar mısınız?!...
Siz uyuyorsunuz beyler siz gerçekten de gaflet içindesiniz….
Yeri geldiğinde koca koca laflar edenler….
Biliyor musunuz, bir çoğunuz, burnunuz ucunu bile görmekten aciz insanlarsınız!!
Hırs yok…ihtiras yok….elem-yok keder yok…. Aşk yok sevda yok..Yaptık..yapıyoruz..oldu.bitti. Bu kadarı yeter mi?!...Bumu dur Türk’ün karasevdası…Vatana millete ve devlete beyin vermek gönül vermek…Mukaddes ve mübarek vatanın ulvi devletinin temeline-çatısına talip olmak.
ALLAH yardımcımız olsun.
.Olmuyor yahu olmuyor….
Küpün Dışına Sızanlar….
Ah bir bilseniz, bu ülkede ne kötü şeyler olmakta ve ne çirkin dolaplar dönmektedir. İşin en kötü tarafı ne biliyor musunuz, bu olan-bitenlerin ekseriyeti din adına- mukaddes ve mübarek kavramlar adına yapılmaktadır.Hele şu “DARULHARB” zihniyeti yok mu?!.. Azizim, bu adi mantık Türk çocuklarını yedi-bitirdi.
Sahi Ne Olacak Bu memleketin Durumu!?
Dostlar, biz şu anda ancak, içi bin bir pislikle dolu olan küpten dışarı sızanları görmekteyiz. Kim bilir o küpün içinde daha neler vardır. Eğer bir gün gelirde bu küp kırılır dağılırsa, vallahi derim bu memleketi pislik seli alıp götürür.
Evet , bu vatanda aklınıza-hayalinize gelmeyen, içinizden bir kez olsun geçmeyen ne kadar yanlış, günah-hata varsa hepsi evet-istisnasız- hepsi yapılmaktadır.
Ülkücüler bunları bilmek ve çaresini düşünmek zorunda değiller midir?!...
Biz söylemiyoruz. Dünü iyi bilenler, bugünü dört gözle takip edenler ve yarınlar için beyin ve yürek yoranlar söylüyor.
Bu ülke hainleri kadar hain, alçakları kadar alçak dünyanın hiçbir yerinde yokmuş.
Her adım başında bir hain var. ALLAH….ALLAH….
Biz; bunların-haram ve helal kavramlarına uymadan yaşayanların- bu vatanın maddi ve manevi varlığına vermiş oldukları zararı, yaptıkları kötülüğü, Kurtuluş Savaşı’nda, yedi cepheden saldırıya geçen düşmanların yapmadığını-vermediğini düşünüyoruz.
Bu Kadar Haini Olan Bir Millet Nasıl Geleceğini Teminat Altına Alabilir?..
ALLAH biliyor ya endişe ediyorum.
Kutsal vatan topraklarının, bu kadar kansız ve sütsüz canavarı, sinesinde daha fazla taşımayacağından korkuyorum.
(ALLAH’TAN SONRA EN ÇOK İNANDIĞIM-GÜVENDİĞİM TÜRK MİLLİYETÇİLERİDİR! BU SEBEPLE, ÜLKÜCÜLERİN DEVLETİN BAŞINA GELMESİNİ ÇOK ÇOK ARZU EDİYORUM. BU İTİBARLA HERZMANKİNDEN DAHA FAZLA ÇALIŞMAK MECBURİYETİNDE OLDUĞUMUZA İNANİYORUM…BUNUN İÇİN VATAN SATHINDAKİ BÜTÜN” İSİMSİZ KAHRAMANLARI” BULMAK VE ONLARIN GÖNÜLLERİNİ YENİDEN ALMAKŞU VEYA BU SEBEPLE ARAMIZA GİRMİŞ İÇİMİZE NUFÜS ETMİŞ HER ÇEŞİT HAŞARATI AYIKLAMAK ZORUNDAYIZ!!. | |
| | | alpurungu26 KAĞAN
| Konu: Geri: İsimsiz Kahramanlar Ptsi Ocak 25, 2010 9:56 pm | |
| Türk Milliyetçisi Uyanık Olmak Mecburiyetindedirler!
Görüyorsunuz, ülkede neler oluyor ne çirkin işler sergileniyor.
Ülkücüler, biz bunları, bu çirkin işleri yapan insanları bilmek ve tanımak durumunda değil miyiz?!..
Nerden bileceğiz….Galiba bunlar bizim ilgi alanımıza pek girmiyor Çünkü bizim işimiz. bizim yarışımız başka sahalarda.. Köşe kapmak…vitrine çıkmak…Genel Başkanla uğraşmak…Birbirimizin kuyusunu kazmak....
Yazık!...Yazık!....Yazık!...
Yaratılışa uygun beyin ve gönülleri beslemediğiniz müddetçe, bunun önünü kesmek-dedikoduyu durdurmak- fıtrata aykırıdır.
Devletin malı deniz deyip de, domuzlar gibi; bu milletin malına-canına; şeref ve namusuna fütursuzca kasteden; zalimce saldıran insandan daha adi, daha aşağı kim olabilir?!.. Bunlara, kendi menfaati için devlet ve millet malına tecavüz eden yaratıklara, bir değil; binlerce defa lanet olsun!
Evet, doğru, işte ben, açık ve seçik olarak onlara lanet okuyorum.
Peki, çatlamamak-patlamamak ve ortadan pat diye ayrılmamak için ne yapalım…Tavsiyeniz var mı??
Bu adamlar bizim karasevda ile bağlı olduğumuz bu vatanın maddi ve manevi değerlerinin için- bir değil-, binlerce defa ettiler efendiler ettiler…...
Anlatabiliyor muyum, büyük büyük makamların ufak beyinli, küçük gönüllü insanları….
Artık Ülkücüler bunların kim olduğunu bilsin-öğrensin! ona göre davransın…
Yanında-çevresinde ocağında- bucağında bu gibi kimselere yer vermesin!....
Çünkü :ZULME RIZA ZULÜMDÜR…KÜFRE RIZA KÜFÜR OLDUĞU GİBİ.
Kötülerle-kötülüklerle canla-başla savaşmak emri ilahidir. İnsanlık-İslamlık görevidir. Savaş;sadece silahla, top-tüfekle olmaz! Bize göre en büyük ve en tesirli savaş; fikirle yapılandır. Buna beyin ve yürek savaşı da diyebilirsiniz. Bu vatan için, gerekirse fizik gücümüzle de savaşabiliriz.. İçimizdeki hainler ve dışımızdaki emperyalistler bunu bilsinler ve unutmasınlar!
Mukaddes değerlerine, karasevda ile tutulmuş insanlardan mutlaka korkmak zorundasınız!!
Kutsal vatan, mukaddes ülke, mübarek Türk devleti elden gidiyor….demek artık mübalağa olmaktan çıktı.
İçimizde ve dışımızda çok kötü şeyler oluyor…
Bilmiyorum, Dünyada bu kadar çok haini olan başka bir millet var mıdır?!..Biraz önce, sahanın uzmanlarının olmadığını söylediklerini ifade ettik...
Biliyorum,şu söyleyeceklerimi okumak işinize gelmeyecektir. Zaten ben de yazmak için can atmıyorum. Kendimi mecbur hissettiğim için paylaşıyorum.
Her ne hikmetse, çağı yakalamış ülke insanlarına atıfta bulunduğumuzda, hemen yüzler değişiyor. Acaba niçin?..Galiba biz o insanları kıskanıyoruz…Onların başarılarını gördükçe-duydukça okudukça.içimiz kuruyor, yüzümüz kızarıyor nefesimiz kesiliyor.
Maalesef bu böyle.
Başarılı olmuşlar mı?...
Hem de nasıl….
Dostlar, lütfen inanın, abartmadan söylüyorum.
Biliyor musunuz Almanların dört ayaklı canlıları bile Alman ülkesine dört elle sarılıyor ve dört gönülle bağlığılar. Dikkat ettim baktım.bir değil, bir çok defa... Sokaklarda gezen kedi ve köpekler, etrafa zarar vermemek için, adeta kılı kırk yarıyorlar. Son derce dikkatli – temkinli düzenli.. Çünkü eğitilmiş onlar..
Görüyor musunuz yabancılar, dört ayaklı canlıları(tabirimi lütfen mazur görünüz) insanlaştırırken, siz-biz iki ayaklı muhterem ve muhteşem varlıkları hayvanlaştırmışız!!…haydi buyurun, övünelim marifetimizle…
Kardeşim, kimse kusura bakmasın. Yeri geldiğinde, ben o insanlara ”medeniyetin zirvesine çıkmış; dünyaya oradan bakan Batılılara. Atıfta bulunacak ve örnek olarak göstereceğim.
İçim yansa da, yüreğim kurusa da, ben bunu yapmaya devam edeceğim.
Bir insan bir Müslüman ve bir Türk olarak evet, ben başta Alman Milleti olmak üzere, çağı yakalamış diğer millet ve devletlerle- temeli sarsılmış, çivisi çıkmış bacası tıkanmış, çatısı uçmuş- Dünyam adına iftihar ediyorum.
Yahu, Almanya’da Alman insanları arasında yüzde bir bile hain yok! .Ya bizde…Çaresiz kalıpta mecburen yanlış yapan-hukuk dışına çıkan birtakım zavallılar değil kastımız. Her türlü imkana sahip olup ta, vatanın maddi ve manevi değerlerini, kendi menfaati için kullanan insanlardır bizim muhatabımız.
İşte bu alçaklığı ve onursuz davranışları bahis mevzu ülke insanlarında göremiyorsunuz. Yok denecek kadar az.
Ama bu ülkede pek çok….
Niçin?
Çünkü biz, Türk Milleti olarak, namuslu ve dürüst, ahlaklı ve terbiyeli insan pek fazla yetiştiremedik.
Bunun yolu eğitimden geçiyordu….
Nedir Eğitim?
Kısaca eğitim? Bin defa söyledik..fakat üç kişinin dahi hafızasına geçirmesine yardımcı olamadığımız” EĞİTİM” şu demektir: Beyin ve kalpleri YARATANIN İSTEDİĞİ ŞEKİLDE, ÖĞRETTİĞİ BİÇİMDE, GÖSTERDİĞİ YOLDA VE O’NUN RIZASINA UYGUN ŞEKİLDE DORURMAK- BESLEMEKTİR.
Biz bunu yapamadık…İnsanımızın beyni aç yani bilgisiz… kalbi aç sevgisiz…ilgisiz..
Midesi desen abur-cubur la dolu.
Çağı yakalamış ülke insanları ise, bunu başarmışlar..
Adamlar, evlerinden –barklarından; eş ve çocuklarından ve hatta kendi varlıklarından çak daha fazla vatanlarını, milletlerini ve devletlerini seviyor ve sayıyorlar. Bu kutsal değerlerine zarar vermek şöyle dursun, bakamaya bile kıyamıyorlar. Bunun, bu davranışın adı; milliyetçilik değil midir?...
Dindar..fakat iyi bir vatandaş değil….
Dindar, ne var ki devletine ve milletine sadık değil.
Dindar, ne yazık ki, ALLAH’ın haram ve helal dediği şeylere uymuyor.
Dindar, din maskesi altında yapmadığı rezalet sergilemediği kötülük yok.Özellikle de söz konusu milli değerler olduğunda. Halbuki, milli ve manevi değerleri birbirinden ayırmak mümkün değil. Bunlar iki kutsal kavramdır.(Not: lütfen bu konuda,( tekizoglu.com)isimli sitede( İSLAM BÜTÜN OLAN İLAHİ KAVRAMIN ADIDIR)başlığı altında kaleme alınmış olan yazıyı, bir kez daha okumanızı önemine binaen rica ediyorum.(S.T.)
Yahu bu nasıl dindarlık?!
Yok kardeşim yok…-Vallahi derim- böyle bir dindarlık ne yerde var, ne gökte…ne dünyada ve ne de ahırette.
Semadan inen dört kitapta da böyle bir dindarlığa asla rastlayamıyorsunuz!
Yalnız bizde bizim ülkemizde var….
Diğer İslam memleketlerinde ise, bizden çok daha fazla var…
Ne var? Ne olacak: Din adına yapılan -dinin uzaktan yakından ilgi ve alakası olmayan- binlerce yanlış ve on binlerce günah var.
“İŞİMİZ ZOR ALİ BEY, GERÇEKDEN DE BİZİM İŞİMİZ ÇOK ZOR, ÇOK ZOR!....”
Zora Talip Olanlar, Neredesiniz?...
Kakkaki-kikilerlerle olacak şey değil bunlar!
Büyük beyin, büyük yürek ve büyük bir Ülkü isteniyor bizden.
Çok daha fazla çalışmak mecburiyetindeyiz.
Peki, bunu siz yapabiliyor musunuz mu? Dediniz.
Yapmak-olmak- için gerçekten de çok çalışıyoruz...
Hıristiyan’la Müslüman Türkü, Yan yana getiren Yok!
Ne olur, bu konuda bize, laf atmaya- edebiyat yapmaya kalkışmayınız!
Ayıp olur…Günah olur…
Yedi yıl boyunca, Avrupa Ülkelerinde devamlı eksik aradım.. İnsana ve insan onuruna ters bir taraf görmek istedim. Biliyor musunuz bulamadım…..bulamadım….Hayır! yok…Adamların dağı-taşı; tarlası-tabanı; evi- ocağı; denizi-karası; mahallesi- yolu fabrikası….kısaca baştan sona kadar hayatları, kolunuzdaki saat cebinizdeki kalem kadar muntazam..düzenli.. Ne eksiklik var ve nede fazlalılık…
Haydi gelin de hasetlenmeyin…kıskanmayın…çatlamayın….
Ülkesi için gerektiği şekilde çalışmayan, gününü gün eden ve daha sonra düşmanın istilasına maruz kalan Endülüs hükümdarına annesi, şöyle demişti. AĞLA OĞLUM AĞLA! ZAMANINDA ERKEKLER GİBİ DAVRANMAYAN, SONUNDA KADINLAR GİBİ AĞALAMAYA MAHKUM OLUR.
İzin verirseniz, ben de burada size-bize ve onlara şunu diyeceğim.
KISKAN….KISKAN..VAKTİNDE TÜRK GİBİ ÇALIŞMAYAN TÜRK GİBİ DÜŞÜNMEYEN,TÜRK GİBİ DAVRANMAYAN VE MÜSLÜMAN GİBİ YAŞAMAYAN SONUNDA KISKANMAYA - ÇATLAYIP-PATLAMAYA MAHKUM OLUR. Bilmiyorum, maksat hasıl oldu mu??..
Evet, evet onu anlatmak istiyorum.
Kısaca o insanlar dört ayaklı varlıkları ehilleştirirken; biz ne yazı ki; iki ayaklı-mahlukatın en şerefelisi olarak yaratılmış- canlıları hayvanlaştırmışız.. Daha doğrusu … Yahu adam, yirmi dört saat, devlet malını nasıl hortumlayacağını düşünüyor. Biliyor musunuz canlar, bunların ekseriyeti size, ikinci hayata inandıklarını söylüyorlar. İçlerinde milliyetçi -Ülkücü olduğunu ifade eden kanı, canı ve sütü bozuk olanlar da var. Bir çoğu da, camide imamın arkasında saf tutuyor…
Kardeşim, elini beytülmale -kamu malına- uzatandan ne insan olur, ne Müslüman. Böylelerinden olsa olsa ancak …..olur.
Nee… anlamadım!.. Işığa varmak-zafere ulaşmak- aydınlığı bulmak için; her türlü pis ve kirli yoldan yürünür müymüş…. Hayır!... Hayır! böyle bir şeyi, ilahi kitaplarda bulamazsınız! Hele hele İslam kitabında ve O’nun muazzez elçisinin sözlerinde asla rastlayamazsınız!..Galiba bu ve benzeri(Din dışı düşünceler) “Darulharb”çilerin kitabında var.. Gökten inen kitaplarda böyle bir şey yoktur.. Kirli su ile abdest alınmaz!….Haram para ile Kabe’ye varılmaz… Haram para ile kurban mı kesilirmiş!....Siz ne diyorsunuz yahuuu!...( İslam sarayına, dış kabının anahtar deliğinden bakan beyin ve gönül derinliği olmayan zavallılılar!!) Kardeşim, haram para ile alınan suyla, bırakın abdest almayı, ev-ocak temizlemeyi, k…..ç bile temizlenmez Neden bunu anlamıyorsunuz?!...…Temizlense de”necasetten taharet” şartı yerine gelmiş olmaz. Siz haram para ile kesilen kurbanın HAKK’ın yanında makbul olduğundan bahsediyorsunuz…Hayret ki ne hayret.. Bu ülkede bunu, kargalar bile bilir. Haram para ile ne zekat verilir ve ne de kurban kesilir. Hacca da asla ve kat’a gidilmez! Nasıl olur da siz bu gerçeği bilmezsiniz!!…Bu nasıl din uzmanlığıdır!
. ALLAH’ın dininde, gaye ne kadar mübarek ve muhteremse; maksada ulaştıracak olan vasıtanın da en az o kadar varılacak nokta kadar, mukaddes ve mübarek olması lazım.
Bir diğer ifadeyle, en az yürekteki niyet kadar, o niyetin gerçekleşmesinde kullanılan alet ve edevatın temiz ve helal olması şart!
Darülharb…..
Bu vatana, harcında tuğlasında 55 milyon Türkün kanı –canı ve imanı bulunan bu memlekete darülharb (k…..r ülkesi)demek için, insanın g….n çok daha fazla g….r olması gerekmez mi??!..
Böyle bir ülkeye bunu nasıl söyler nasıl yakıştırır Müslüman(..!?)
Dünyanın en kötü en pis ve en…en..en..kavramıdır bu…
Türk çocuklarına bu ve benzeri düşünceler nerden-kimden, nasıl bulaştı, anlamıyorum….
Türk canı ve İslam imanı, yanlış yapmaya ALLAH’ın emir ve yasaklarını unutmaya; Özellikle de devlet ve millet malına el uzatmaya ve bilhassa da altında sayılmayacak kadar şehidin yattığı bir ülkeye böylesine çirkin bir iftira atmaya katiyyen izin vermez.
Temiz kan, temiz can ve temiz iman sahibi insanların hayatları da tertemiz olur.
Kan….kan…kan….
Can….can…can…..
İman… iman…iman….
Temiz ve pak olmalı…
Vesselam….
Başka çaresi yok….
Kabe’nin gölgesinde doğurmuş, Kuran’ın içinde büyütmüş, caminin gölgesinde yedirmiş-içirmiş olsanız bile yine de başarılı olamıyorsunuz….
Çünkü bu bir fıtrat meselesidir. Fıtratı oluşturan unsurlar da bunlardır. İzninizle bir kez daha tekrar edeyim. Kan-can ve iman….
Bu durumlarda, insanın elinden hiçbir şey gelmiyor. Hazreti İsa bile böylelerini tedavi edemezdi. Çünkü yaratılışları hiçbir tedaviyi kabul etmiyordu. .
Söyle misiniz bana, biz-siz ne yapabiliriz?!.....
Bunun bir adı da “maya” değil miydi?!....Eskiler; sağa-sola zarar veren; haram yiyen-haram işleyen insanları gördüklerinde, “Bunun mayası bozuk mayası” derlerdi.
Ülkücünün ne işi olur, onunla-bununla…ocuyla-bucuyla…
Cenab-ı ALLAH’ın gösterdiği yolda, adam gibi yürümek yetmiyor mu?!....
İyi bir insan; güzel bir Müslüman ve şuurlu bir Türk olmak değimlidir, bu hayata gelişimizin sebebi??....Olduğunuz yolda, bulunduğunuz davada yok mu bunlar?!... Niye yok?!...Bulanlar-olanlar fazlasıyla buldular da ya siz neden bulamadınız??...
Hayır! suç yolun değil…Yolcunun yolcunun…Eğer yolcu otoyola 123 muratla çıkarsa, biraz sonra araba nefes alamaz ve çakılıp olduğu yerde kalırsa, kabahati yolda bulmak- yola havale etmek doğru bir davranış değildir.
Melse bizde…sıkıntı kendimizde…
Şapla-Şeker Birbirine Karıştırılmamalıdır!
Türk ana ve babalarının, bize emanet ettiği çocuklarını, çok daha iyi şartlarda yetiştirmek ve çok daha fazla korumak ve kollamak mecburiyetindeyiz.
Fikren, ruhen ve bedenen sağlam olan Türk çocuklarını, ne olur, şuna-buna kaptırmayınız….
Yazık oluyor…
Günahtır.
Emanet böyle korunmaz.
Ülkü Ocakları Bünyesinde, MHP çatısı Altında Mutlaka En Yakın Zamanda Müfettişlik Müessesi Tesis Edilmelidir!
Şapla-şekerin, birbirine karıştırılmasına , başka türlü engel olamazsınız!...
Her şeyiyle İNSAN; her haliyle MÜSLÜMAN ve her yönüyle TÜRK yetiştirmek için, vardır Ülkü Ocakları.
Böyle değil mi, beyni sağlam; kalbi güzel, niyeti temiz…benim sevgi ve saygıdeğer kardeşim; Harun Öztürk Bey!
Görüş Sığ, Mesafe Oldukça Dar…..
Bir de son yıllarda, Ülkü Ocaklarında, MHP’nin il ve ilçe teşkilatlarında insanlar, birbirine şüphe içinde yaklaşıyor.
Acaba, bu kişi, kimin yanında….sucumu-bucu mu…..
Ondan mı bundan mı?....Şunun yanında mı, yoksa bunun etrafında mı…
.Yok kardeşim yok…O, ne ucu- ne bucu…ne onun adamı ve ne de bunun adamı...O yalnız ve yalnız VAATANCI, DEVLETCİ, MİLLİYETÇİ, CUMHURİYETÇİ VE BUNLARI SİNESİNDE TOPLAYAN TEK KELİME İLE” ÜLKÜCÜ.”..”ÜLKÜCÜ!...”
YETMEZ Mİ BUNLAR SEVMEK VE SEVİLMEK İÇİN; YETMEZ Mİ BUNLAR; İLGİ VE ALAKA GÖSTERMEK İÇİN; YETMEZ Mİ BUNLAR “KARDEŞİM”.. ”DOSTTUM… ”ÜLKÜDAŞIM” DEYİP BOYNUNA SARILMAK VE BAĞRINA BASMAK İÇİN…..
YETMEZ Mİ SÖYLE!!...
SUSMA, KONUŞ!...KONUŞ!... | |
| | | alpurungu26 KAĞAN
| Konu: Geri: İsimsiz Kahramanlar Ptsi Ocak 25, 2010 9:57 pm | |
| Kaldı ki bunları yapmak, çatımızın altına girenleri kucaklamak için” İNSAN” olmak bile yeter ve artar…Başka şeylere de gerek yok…
Cenab-ı Peygamber, her gün Ebu Cehil’i yedi defa ziyaret ederdi..
Kalbini fethetmek ve dolayısıyla İslam davasına kazanmak için…Sen ise; duvarın arkasında, yan odadaki arkadaşını bile görmüyorsun..görmek istemiyorsun…“O, bir zamanlar falancının yanında imiş…” diye….Peki, iyi de sen düne kadar neredeydin?.Buraya nereden, kimin yanından geldin?.. Kaldı ki nerden geldiğin ve nasıl geldiğin de o kadar önemli değil. Bizim için mühim olan, geldiğin adreste bir daha etrafa savrulmadan kalmandın. Fakat senin, yarın nerde ve hangi adreste olacağın belli değil..
Dağdan gelen bağdakini kovar misali, bugün:ELİN SOPADA, GÖZÜN KAPIDA bekleyip duruyorsun. Girene vuruyor-çıkana vuruyorsun…
Kraldan ziyade kralcı….
Eyvah yazık, yazık..hem de çok yazık, çok!...
Biz bunca yükün altından bu insanlarla nasıl kalkabiliriz….
İyi ki istisnalar var…İyi ki büyük ruhlu, büyük yürekli ve büyük Ülkülü dostlarımız var….
Dostlar, ALLAH sizden razı olsun. İnanın, biz sizi- büyük düşünen, büyük gören, büyük duyan ve tek kelime ile büyük yaşayan kardeşlerimizi çok çok seviyoruz. Sizinle bu dünyada dava dosttu ve kabir komşusu olmak bizim için büyük bir talih ve yüce bir şereftir. İnşallah “Firdevs cennetinde” de ebediyete kadar bir arada yaşayacağız.
Bizler Sadece İlk Adımı Atmakla Mükellefiz
Şu ilahi müjde üzerinde daha çok daha derin düşünelim.
İlahi ferman aynen şöyle buyruldu:” SİZ BANA BİR ADIM GELİN, BEN SİZE BİN ADIM GELEYİM. SİZ BENDEN BİR İSTEYİN, BEN SİZE BİN VEREYİM. SİZ BANA YÜRÜYEREK GELİN, BEN SİZE UÇARAK GELEYİM…
Bu takdirde, elbette ki başaracağız. Türk Milletini, birlik ve beraberlik içinde kıyametin sabahına mutlaka taşıyacağız!....Türk Devleti’nin bekasını ebediyete kadar sağlayacağız.
Buna inandık..buna güvendik… Bunda, hiçbir kimsenin şüphesi olmasın…
Sadece inanmakla da kalmadık. Bu yola beynimizi kalbimizi canımızı- malımızı koyduk.
Davasının Dışında,İsimsiz Kahramanları İnhisarı Altına Kim Alabilir ki!
İsimsiz kahramanları, tesiri altına alacak, onları istediği tarafa yönlendirecek herhangi bir gücün olduğunu düşünmüyorum.
Onlar demokrat insanlardır. Bu sebeple, yani, demokrat bir beyin taşıdıkları hasebiyle, çoğunluğun seçtiği, milli iradesini kullandığı insanın yanında- çevresinde- toplanırlar.Birlik ve beraberliğin tesisi için bunu bir vecibe olarak telakki ederler.
Daha sonra, -hiçbir art niyet taşımadan- hareketin artı ve eksilerini bulundukları yerden tespit ederek yöneticilere aktarırlar.
Onlar…..
Gömlek değiştirir gibi, DAVA değiştirmezler…Başladıkları yerde, Azraillin gelişini beklerler. “Demek buraya kadarmış” derler ve bitirirler..Çünkü bu, Beşiktaş-Galatasaray meselsi değil ki! Dava..dava…Beyin-gönül hareketi… TÜRK’ÜN VE TÜRK MİLLETİ’NİN EZEL VE EBET DAVASI.. Bunu böyle bilmeyen ve böyle anlamayanlar, lütfen Fenerbahçe’de kalsınlar, Galatasaray’dan ayrılmasınlar!
Hareketin Kahramanları…
Bunun dışında, kendi beyninin ve kendi kalbinin dışında, başka hiçbir kimseden ne akıl alırlar ve ne de tesirinde kalırlar..Onlar, bütün olanlara ve olaylara.. akıl gözü ile bakar ve gönül gözü ile yaklaşırlar. Kararlarını daha sonra böyle verirler Beyin ve yürek arasındaki çizgiden(bunun adı vicdandır) asla ayrılmazlar! Onların çok iyi bildikleri bir şey vardır: İNSAN BAŞTAN SONA KADAR VİCDANDAN İBARETTİR. Vicdanın bir diğer adı da;“VEFA dır… SEVDA dır..
Ahh.. sevda ahh…..
Ahhh… Vefa ahhh…...
Sudan, havadan , ateşten çok daha fazla muhtaç olduğumuz karasevda…
Neredesin.. gel yardım et bize, tut elimizden…yetiş imdadımıza…
Sevdasızlık…
Kalbin yanmaması, yüreklerin haykırmaması…
“Aşk denilen pırlantayı, gönüle taç eyledik!
Zevki-sefayı- dünyayı: ruhtan ihraç eyledik!...
Çile bizim, biz çilenin yegane sırdaşıyız,
Vahid’de tevhid olunca, aşkı mi’raç eyledik!...”
Dava adamının yürek taşmasıdır bu…
DAVA: Tek kelime ile TÜRK-İSLAM Hareketidir.
Yüce Dinimiz İslam’ın; şanlı- şerefli Türklüğümüzün; Mukaddes ve mübarek vatanımızın kutsal devletimizin ebediyete kadar var olmasıdır.
Bunun dışında ne varsa, ne kadar varsa hepsi hepsi bizim için bir hikayeden ibarettir.
Sevda…..Sevda…
İnsan, (özellikle de Türk-İslam DAVA sına gönül verenler) sevdasız nasıl yaşarlar nasıl!...
Karasevda ile tanışmayanlar, yanlış yaptınız bize, yazık ettiniz kendinize.
Kalpleri küt…küt..değil; TÜRK…TÜRK… diye atanlar neredesiniz??...Hangi köşede uyuklayıp duruyorsunuz?!...
Bilmem ne yarışının dışında, başka bir şey düşünmeyen insanlar! neden cepheyi bu insanlara, bin bir adres değiştirmiş, kapılar arkasında durmaktan; mekanlar arası koşmaktan bitap düşmüş; bir baltaya sap olamamış kimselere bırakıyorsunuz?...
Siz arkadan- önden dedikodu yapmaktan başka bir şey bilmiyor musunuz???...
Kısaca ve tek cümle ile; niçin bir araya gelmiyor; DEVLET BEY’in yanında yerinizi almıyorsunuz?!... Her kafadan bir ses çıkıyor…. Aramızda kan davası mı var?!...Neyi paylaşamıyoruz?!...Hani, büyük beyinli engin gönüllü insanlar küçük meselelerle uğraşmayacaklardı. Onlar yıldızlara bakacaklar, ayakları altındaki çakıl taşı ile meşgul olmayacakları..öyle değil miydi?!... Ama görüyoruz ki, senden-benden; dedi-dediklerden geçilmiyor. Vatan elden gidiyor..Millet parçalanıyor, devlet çeşitli yerlerinden yara alıyor… kimin umurunda…
Biliyor musunuz, bunlar, olanlar-bitenler hiçte dava adamı kavramına yakışmıyor.
Biz bunu, (bir kez daha affedersiniz) bir p….e için bir yorganı yakmaya benzetiyoruz.
Dilerim yanılan biz oluruz.
Ahlaksız İnsan….
Geçenlerde, bir arkadaşımız, çok güzel bir söz etti. “AHLAKSIZ İNSANLA, TUVALET BİLE TEMİZLENMEZ” dedi.
Bayıldım..mest oldum bu ifadeye…
Fakat kendi kendime sormadan da edemedim.
Birilerinin , iki bin ikinin Türkiye’sinin şartlarında, parti tüzüğünde ifade ettiği bazı şeyleri,, dört- beş yıl sonra, gündeme getirmek ve o sözlerden hareket ederek taşa tutmak - hırpalamak-örselemek…acaba çok mu edebi bir davranıştır, bilemiyorum…Son derece aklı başında olan bu dostumuzun, geçen yıllar içinde, ülke şartlarının, en az kırk defa değiştiğini bilmemesi, mümkün değil.. Uyarıyorsunuz, dostça bazı hatırlatmalar yapıyorsunuz. ”Yanlış oluyor, haksızlık yapılıyor” diyorsunuz. Tık yok..Sütunlarında, kendileri gibi düşünen ve olaylara kendi açılarından bakan kimselerin fikirlerine yer veriyorlar. Fakat sizin paylaştığınız şeyleri, göz ardı ediyorlar. Bir türlü görmek istemiyorlar..Hayır! bu doğru bir davranış değil…..
Düşmanları sevindirip, dostları üzmeye ne bizim ve ne de sizin hakkınız yok!
Şu gök kubbe altında eleştirilmeyecek bir şey yok.
Beyazın daha beyazı var..Daha beyazın en beyazı var…Beyaz ötesi var…
Tabii ki konuşacağız…tartışacağız..eleştireceğiz….Eleştirmek, değerlendirmektir. Düzeltmektir- artı ve eksileri göstermektir. Ulu orta yapılmaz bu iş. Çünkü olabildiğince hassas bir konudur. Onda kul hakkı vardı. Hem de milyonlarca insanın….
Ahlaksız İnsanlarla, Kabir Komşusu Olmak Bile İstemiyoruz.
Rabbime malum…..
Ahlaksız, edepsiz- cahil(Cahil: Beyni fakir, kalbi boş ve niyeti sakat insan demektir) - kimselerle ne dünyada komşu olmak isteriz ve ne de ikinci hayatta.
Böyleleri ile, ALLAH bizi kabir komşusu olmaktan da muhafaza buyursun.
Yeni Bir Gönül seferberliğine İhtiyaç var.
Bunun için, bunu başarmak için; ben’i, bencilliği..nefis Persliliği çöpe atmak şart!
Ne oluyor…Nereye Gidiyoruz…..
Biri çıksın, bunu bize anlatsın….
Yahu etraftan “ben”den geçilmiyor..Bir avuç benini tatmin etmek için adam yapmadığını bırakmıyor.
Arkadaşlar, can kan ve iman kardeşlerim!..
“BİRBİRİNİZİ SEBEPSİZ İTHAMLARDAN ÇEKİNİNİZ. BİRBİRİNİZ HAKKINDA KÖTÜ ZANDA BULUNMAYINIZ; ÇÜNKÜ ZAN, SÖZLERİN EN YALANIDIR. BİRBİRİNİZİN AYIBINI KUSUR VE NOKSANINI GÖRMEYE İŞİTMEYE ÇALIŞMAYINIZ. BİRBİRİNİZİN HUSUSİ VE MAHREM HAYATINI ARAŞTIRMAYINIZ. BİRBİRİNİZİ KISKANMAYINIZ. BİRBİRİNİZE KİN VE NEFRET BESLEMEMEYİNİZ.”
Ne olur bırakalım artık birbirimizle didişmeyi.
Her geçen gün vatanımızın maddi ve manevi değerleri kaybolup gidiyor.
Vatansız, milliyetsiz ve devletsiz insanlar, görmüyor musunuz, Cumhuriyetin kazanımlarını birer birer elden çıkarıyorlar.
Türk Milleti bin bir yara-bere içinde kıvranıp duruyor.
Ya Biz Ne Yapıyoruz???
ALLAH….ALLAH….
Anlamıyorum…anlayamıyorum….Ne yapsam ne etsem bir türlü
altından kalkamıyorum….
Ülkücü, bu kadar cılızlaşmalıdır!
Lütfen artık tövbe edin…pişman olun..kendinize gelin…
Derlenip toparlanıp bir araya gelme zamanı geldi ve neredeyse geçmek üzere.
Türk kanı, Türk canı ve Türk imanı taşıyan insanlar! Küçük işleri, basit düşünceleri kısa mesafeleri artık bırakınız!!
“MEMLEKET BİTTİ, FAKAT BİTMEDİ HÂLÂ SEN, BEN; BİZE BU HÂL İLE BİZDEN BÜYÜK DÜŞMAN OLAMAZ. DEST-İ ÂDADAYIZ ALLAH İÇİN EY EHLİ VATAN, YETİŞİR TERKEEDELİM GAYRİ HEVA-Ü HEVESİ!”
Ahh beyin gücü ahh…Ahh yürek gücü ahh!......
Vallahi derim, sen olmadan, beyinleri doldurmadan; sen ki; gönülleri yakıp dağlamadan bu dünyada çiçekçilik yapmak bile mümkün değil.
Muhteşem binanın mükemmel odalarında oturan arkadaşlarımız. Bilhassa sizden istirham ediyorum. Bu söylediklerimi lğtfen gale alınız…Mucibince hareket ediniz… Çok şükür, aramızda ne kan davası var ve ne de başka bir şey…Kaldı ki elli yüz yıllık kan-can davalı olan insanlar bile zamanı geldiğinde, bu işi daha fazla uzatmamak için; barışıyorlar; el ele, gönül gönüle gelebiliyor; etli pilavı birlikte yiyor ve soğuk ayranı bir arada içiyorlar…
Biz neden bunu yapmıyoruz….
Niçin YENİDEN BİR GÖNÜL SFERBERLİĞİ İLAN ETMİYORUZ…
Çağırıyoruz, işte kapımız herkese açık..gelenler gelsin..mantığı içinde olmaz ki bu işler dostlarım, olmaz niçin bunda ısrar ediyorsunuz?...
Her biriyle ayrı ayrı ilgilenmek, telefon etmek, mektup yazmak lazım. Ne olur böyle yapılsa… onurumuz mu sarsılır….Yoksa makam ve mevkiimiz yara mı alır….
Ne olur… daha fazla bu işi uzatmasak…
Lütfen bana inanmanızı istiyorum. İSİMSİZ KAHRAMANLARDAN HİÇ BİRİNİN SİZİN MAKAM VE MEVKİNİZDE GÖZÜ GÖNLÜ YOK!!
Eğer olsaydı, şimdi orada, sizinle birlikte onlar da olurdu.
Hayır! böyle bir beklenti ne dün vardı, ne bugün var ve ne de yarınlarda olacaktır.
Herkes müsterih olsun…
ALLAH- LİLLAH aşkına, VATANIN, MİLLETİN BÖLÜNMEZ BÜTÜĞNLÜĞÜ İÇİN; VE TÜRK DEVLETİ’NİN BEKASI ADINA (eğer bunlar yetmiyorsa) en çok sevdiklerinizin başı içn) bunu yapınız…..YENİDEN, YENİ BAŞTAN BİR GÖNÜL SEFERBERLİ BAŞLATINIZ…
Bunu ancak yapsa yapsa ancak; TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİN GENEL MERKEZİ YAPABİLİR. Ve yapmalıdır da!!
Vatan kötüye gidiyor…Türk Devleti’nin temeli sarsılıyor…çivisi çıkıyor…
Halen sen-ben öyle mi?!...
ALLAH’ım ne olur Sen aklımızı korumamamızda bize çok daha fazla yardım et.
Bizim orta Karadeniz’de sık sık kullanılan bir söz vardır.”DEREDEN GEÇERKEN AT DEĞİŞTİRİLMEZ” denilir..
Türk Milleti bugün, değil dereden kızıl denizden geçmek, okyanusları aşmak zorunda bırakılmıştır. Türk Milliyetçileri önümüzdeki seçimde, mutlaka birlik ve beraberliklerini korumak ve seçimlere bir bütün olarak katılmak mecburiyetindedirler.Biz; MHP’nin iktidara gelmesinin ancak bu şekilde mümkün olabileceğine inanıyoruz. TÜRK MİLLLLİYETÇİLERİ BAŞKENT ANKARA’YA GELMEDEN; TÜRK DEVLETİ’NİN ÇATISNDA YERLERİNİ ALAMADAN BU MİLLETİN BU OKYANUSU AŞMASI, İÇİNDE BULUNDUĞU BADİREDEN DAHA FAZLA YARA ALMAMASI ÇIKMASI EŞYANIN TABİATINA AYKIRIDIR.!bunu neden anlamıyorsunuz?!.......
Bu sözlerimizin, hamasetle uzaktan-yakından ilgisi yok. Olanlar ortada…Geçmişte verdiğimiz MİLLİ MÜCADELENİN .sebebi- hikmeti yerle bir edildi.. Kurtuluş Savaşı’nın Türk Milleti’ne kazandırdıkları elimizden birer birer alınıyor….
Halen biz: dedi-dedim..dediler dedik..lerle meşgulüz. .
Olmuyor…olmuyor….olmuyor…
Hiç olmazsa böyle bir zamanda beyinler ve gönüller birleşmeli, değil miydi?!.....
Titremeliyiz… kendimize dönmeliyiz…
“FERYADI BIRAK, KENDİNE GEL, ÇÜNKÜ ZAMAN DAR, UĞRAŞKİ TELAFİ EDECEK BUNCA ZARAR VAR. FERYAD İLE KURTULMASI MÜMKÜN İSE HAYKIR, YOK! HELE AZMİNDEKİ ZİNCİRLERİ BİR KIR!”
Saygıdeğer Devlet Bey, bunu , TÜRK milliyetçilerinin birlik ve beraberliğini bilhassa sizden istirham ediyorum.
Hiç unutmam…
Bir zamanlar zatınız,, AB ülkelerinde görev yapan Ülkücüleri, ANKARA’ya davet etmiş ve onlara uzun bir sohbette bulunmuştunuz. . Yanınızdan ayrıldığımızda; Avrupalı Türkler olarak, birbirimize: İŞTE BEYİN VE GÖNÜL ADAMI… işte; HAREKETİN YEGANE LİDERİ demiştik.
Çünkü; davranışınız son derece ölçülü ve samimiydi... En ince ayrıntıları bile gözden ırak tutmuyor ve altını çize çize bizimle paylaşıyordunuz. Şekilde güzel ve muhtevada zengin bir sohbet olmuştu. İçinde sevgi-saygı-ilgi her şey vardı her şey vardı.... Her birimizle ayrı ayrı ilgilenmiş ve dolayısıyla kalplerimizi bir anda fethetmiştiniz.
Demek oluyor ki; siz bu konuların , kalp ve gönül kazanmanın da uzmanısınız. O zamanlar bunu en üst noktadan yapanlar şimdi çok daha fazlasını tabii ki yapabilirler. ….
Ne olur, gecikilmesin…..
Ülkücüler-MHP’liler mutlaka bir araya gelmeli. Genel seçimlerden önce bu muhakkak tahakkuk etmelidir.
Bunu gerçekleştirmek için ne lazımsa, ne gerekiyorsa…yapılmalıdır.
Bize,biz isimsiz kahramanlara düşen bir görev varsa, biz ona da hazırız.
Mühim olan; TÜRK DEVLETİ’NİN BEKASI, TÜRKİYE CUMHURİYETİN DEVAMI VE TÜRK MİLLETİ’NİN SONSUZA KADAR BİR VE BERABER YAŞAMASIDIR!!…
Bunu yapacak olan insanlarda, tabii ki TÜRK MİLLİYETÇİLERİDİR. Bunun yolu da ;MHP’nin tek başına iktidara gelmesinden geçer.. Biz bunun dışında, başka bir alternatif göremiyoruz. | |
| | | alpurungu26 KAĞAN
| Konu: Geri: İsimsiz Kahramanlar Ptsi Ocak 25, 2010 10:00 pm | |
| Muhterem Genel Başkanım,
Sizden bir başka istirhamım daha olacak.
Malum, Sizi, ta üniversite yıllarından tanıyan ve takip eden arkadaşlarımız var. Bunların ağzından “ Devlet Ağabey..”veya “ Devlet Hoca.”sözcüğü düşmez..Bu insanlar zatınızı, öylesine sahiplenmişlerdir ki; başkalarının şahsınıza saygı ve sevgisi dahi onları rahatsız eder. .Yanınızda, çevrenizde “elleri sopada, gözleri kapıda” bekleyip dururlar.
Ne olur, artık bunlara, camiaya zarar veren ve Ülkücüleri rahatsız eden bu kimselere yanınızda- etrafınızda yer vermeyeniz!
Bu insanlardan bazıları 2002 seçimleri sonrasında, tacı-tarağı toplayıp gitmişlerdi..Ne olur, tekrar gelip yanınızda yer almalarına müsaade etmeyiniz.Bu kimselerden hareket gerçekten de çok çekti. Bize bundan böyle;. içi kadar dışı; dışı kadar da içi temiz olan insanlar lazım. Artık, tek yüzlü tek gönüllü ve tek Ülkülü kişilerin dışında başka yüzler başka gönüller ve başka başka niyetler görmek istemiyoruz.
İslam ahlakı ile tanışmamış, Türkün seciye ve karakterinden yeteri kadar nasip almamış olan insanların mukaddes hareketin içinde işleri yok. Biz kırk yıla yakın: İĞNE İLE KUYU KAZDIK, BUNLAR GELDİ KUYUMUZUN ÜZERİNİ KAPATTILAR. BİZ; SALAVATLA TAY ÖĞRETİRKEN; BU İNSANLAR KUYRUKLARININ ALTINA DİKEN BATIRDILAR..
Bu sebeple biz; bir çok sıkıntımızın önünde ve sonunda bu gibi davranan kişileri görüyor ve onları buluyoruz.
Maalesef, bu kardeşlerimiz, büyük bakmıyor, büyük görmüyor, büyük düşünmüyor ve tek kelime ile; BÜYÜK YAŞAMIYORLAR….!!
Çünkü beyinleri ve yürekleri küçük-dar…Milli ve manevi sermayeleri az.
Hayır! Biz Asla ve Kat’a Irkçı Değiliz….
.Tabii ki öncelikle tercihimiz: Türk kanı, Türk canı ve Türk imanı taşıyanlardır….
Eğer buna sahip değilse; bu takdirde, Türk’ü Türk yapan milli ve manevi değerlere karasevda ile bağlı olan insanların başımızın üstünde yeri vardır.. Hayır! Bu noktada kimsenin kan ve can aradığı yok…Meselse; içinden gelerek: BU VATAN, BU DEVLET, BU MİLLET, VE..BU CUMHURİYET.benim demek- diyebilmek. İstediğimiz- beklediğimiz şey bu. Hayır! Mustafa Kemal ******’ün şu sözlerini, biz kendimize ne dün ölçü aldık ne bugün alıyoruz. O aynen şöyle demişti: TÜRK SOYUNDAN GELMEYEN İNSANLARA DEVLET İÇİNDE-DEVLET İŞİNDE GÖREV VERMEYİNİZ! Biz bunu, Gazi Mustafa Kemal ******’ün içinde bulunduğu o günün zor şartları içinde telaffuz etmek zorunda kaldığını düşünüyoruz. Ve öyledir de…
Büyük ATATÜRK, daha sonra buradan şuraya gelmiştir:” NE MUTLU TÜRKKÜM DİYENE!..”.Bizim ölçümüz de budur. Çünkü bugünün şartları, bunun dışında başka özellikler aramaya müsait değil. Galiba bütün özellik ve güzellikler bunun içinde bu sözün muhtevasında var. En azından ben böyle biliyor ve bunun böyle olduğuna inanıyorum.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!..
Çevre Çok önemli Çok!...
Biraz önce işaret ettiğim insanlar yani “Ağabeycilerin” bazı konularda oldukça başarılı olduklarını biliyoruz.. Eğer başarı buysa… Kapıdan kovduğunuzdan bacadan ; bacadan uzaklaştırdığınızda kapıdan girmeyi göze almaya başarı deniliyorsa… Bu özelliklerinden dolayı, uzun yıllardan beri buralarda liderin çevresinde dolaşıp durmuşlardır. Çünkü politik davranışları fevkalade zengindir..zaten en güzel yaptıkları şey de budur. Sağı-solu; önü- arkayı idare etmek. .
Gelene ağam gidene paşam…Herkese yeşil ışık yakmak…
Bir taraftan da saman altından deve yürütmek.
Galiba bu insanlar, toprağın altınını da düşünmüyorlar.
Şecaat ve cesaretleri herhalde bundan kaynaklanmaktadır.
Cahiller cesur oluyor….
ALLAH hakkı….
İnsan hakkı….
Kamu-Devlet- hakkı….
Eğer biraz olsun bunlar, bu kimseleri ilgilendirmiş olsaydı, bu kadar cesur olamazlardı. Görmüyor musunuz, adamlar dere-tepe dümdüz gidiyorlar.
Hayır! Ülkücü ruh, buna izin vermez!...Çünkü o ruhta, tek yüz, tek gönül ve tek niyet vardır. Bir diğer ifadeyle, Ülkücü, yanlış yapabilir. Fakat; onun hayatında,(merhum Başbuğumuzun ifadesiyle)asla, Bizans kadınları gibi davranmaya yer yoktur. Üzgünüm; biz bu yapıda, bu tür küçük-basit davranış şekillerinde ” cemaat - tarikat” anlayışını görüyoruz.
(Not: Sözlerimizde, cemaat ve tarikat kavramı geçmektedir. .Biz bu mefhumlarla İslam dini adına yanlış yapanları, Türk Milleti’nin birliğine dirliğine zarar veren insanları kastetmekteyiz.. Din adına milli ve manevi kavramlar üzerinde tahribatta bulunmayanlar, İslam’ı istismar etmeyenler; tarikat ve cemaat kavramlarını milleti sömürmekte ve devlete zarar vermekte kullanmayanlar ; kısaca; bu kutsal vatana (DARULHARB) gözü ile bakmayan ve bu niyetle yaklaşmayan kardeşlerimiz müsterih olabilirler Sözümüz onlara değil Özet olarak biz; DERYAYA DEĞİL;. TAKALARA KARŞIYIZ TAKALARA!!…)
Bir diğer ifadeyle,bizim, muhatabımız kavramlar değil; o kavramları cehalet ve menfaatlerine alet eden yanlış yerde ve kötü yolda kullanan kimselerdir.
Küçük Beyinli İnsanlarla Büyük İşler Yapamazsınız!
Mesafe dar…beyin ve yürek oldukça sığ…gıybet ve dedikodu…ayrılmaz unsurlar. Herkesten şüphe etmek… Kendisiyle savaş halinde…Başkalarına kin ve nefret içinde… derinlik ve genişlik karşısında eli ayağı buz kesilen…kimselerin ne işi var orada! Liderin etrafında. Büyük davalar, beyni büyük, gönlü derin Ülküsü zengin insanlar ister.
Vatan topraklarında, binlerce isimsiz kahramanın incinmesine, kırılıp gücenmesine sebep olan şeylerin başında bunlar, bu insanlar gelmektedir. Yani, kraldan ziyade kralcılar.. (Yedi yıl boyunca, Avrupa ülkelerinde faaliyet gösteren Türk Federasyonlarında eğitimci olarak çalıştıktan sonra vatanıma döndüm. Birtakım fiziki rahatsızlıklar içinde kıvranıp duruyorum...Kızım, bir sabah- bilgim dışında- koşarak Genel Merkeze gider. İçinde bulunduğumuz durumu anlatır…
Ankara’nın yabancısıyız…Babamın hali iyi değil…Bize tavassut edin, yol gösterin ne yapalım?. Diye sorar Muhatabın cevabı:” Kızım, sizin Ankara’da akrabanız yok mu? Mesela dayınız, amcanız…halanız-teyzeniz gibi..olur. Kuş beyinli,(Burada daha ağır bir kelime kullanmıştım.Düşündüm…Ona değil de kendime yakıştırmadım ve kaldırdım) ÜLKÜDAŞLIĞIN-DAVA DOSTLUĞUNUN, GÖNÜL BİRLİĞİNİN yanında, bunların dayının-halanın teyzenin adı mı olur? Be! Bakıyorum, aynı insan(lar) şu anda yine listelerde, bağdaş kurmuş müstehzi bir tavır içinde etrafı izlemektedirler. .Vallahi derim dostlar,( kasanın-kesenin) dışında dolu olan-zengin olan hiçbir yerleri ve hiçbir özellikleri yok…İki kelimeyi bir araya getirecek ne bilgileri var ve ne de ilgi ve aşkları.…Soruyorum:Vitrine koyacağınız bunların dışında başka insan yok mu?!..Niye yok?!...Neden yok?!.....Niçin her devirde hep bunlar hep bunlar?!...
Yahu..konuşsanız ya…
Niçin konuşmuyorsunuz?!...
Niçin yalnız bu insanlar?!...
Bunları neden değiştirmiyorsunuz?!....
Yoksa bizim bilmediğimiz başka şeyler mi var?!...
Öğrenmek hakkımız değil mi?!....
Niçin değil?!...
Hangi özelliklerini göz önüne alarak bu kimselere mütemadiyen çatıda yer veriyorsunuz?!....
(Bu işin, içi-dışı; bendeni-sendeni olmaz arkadaş! Sağda-solda; ileride-geride fark etmez…
İyi yetişmiş; sahasında tefeyyüz etmiş, Ülkücü hareketi içte-dışta temsil edecek elaman nerde varsa, hangi partide bulunuyorsa; aramıza girmek- bizimle birlikte Türk-İslam davasına hizmet etmek istiyorsa; biz bu insanlara kapımızı sonuna kadar açar içimize buyur ederiz. . Hiçbir kimsenin dünü-geçmişi- bizi alakadar etmez. Bizim için önemli olan bugündür...En son gelinen ve durulan noktadır. Diğer bir ifadeyle; Kalitedir, seviyedir… cesaret ve samimiyettir. DYP’liler Fizan’dan mı, yoksa uzaydan mı geldiler?!...CHP’liler başka dünyanın mı insanıdırlar?!.. Tabii ki gelecekler..Niçin gelmesinler?!..Hepimiz bu vatanın çocukları değil miyiz?!....Bugün içinde bulunduğumuz durum:: “MİLLİ “ ile “GAYRİMİLLİNİN” mücadelesidir. değil mi?! Milli olan- Türk olan veya Türk Milleti’ne hizmet etmeyi bir şiar bir şuur haline getirmiş olan herkesle her yerde ve her zaman hem Ülküdaş oluruz ve hem de yol arkadaşlığı yaparız.Biz bunları Ülküdaşlıkla yol arkadaşlığını ayrı mütalaa etmenin birbirinin zıddıymış gibi görmenin de doğru olmadığını düşünüyoruz.
Solcudur…Ahlaklıdır, edeplidir..bilgili-ilgili ve kültürlüdür…
Sağcıdır-dindardır Ülkücüdür- milliyetçidir…(daha doğrusu böyle geçinir) Fakat ahlaksızdır, terbiyesizdir…paragözlüdür, u…..a mahkumdur...
Yok mu böyle olanlar?!...
Bir zamanlar, telefon elinde;
“Su akarken testimizi dolduralım…Yarın bu fırsatı bulamayabiliriz…” diyen alçaklar kimdi!?... Onları bu millet nerede görüyor ve nasıl tanıyordu?!...
Kan temizliği, süt temizliği, iman temizliği bumudur ALLAH aşkına?!
İnsanı çatlatmayın!! Ve daha fazla da konuşturmayın…
Gerekirse de konuşur ve tartışırız. Çünkü biz kanıyla-canıyla ve imanıyla Ülkücü gibi Ülkücüyüz. Binaenaleyh, Yaratan’dan başka hiçbir güç ve kudretten de korkmayız!!...
Bu itibarla gerek dünyada ve gerekse ukbada hem savaşa ve hem de barışa hazırız!!
Hesabını veremeyeceğimiz hiçbir şey yok şu gök kubbe altında.
Dava Adamı, İki Şeyde Mutlaka Sınıfı Geçmelidir!
Gerçek olan şu; Ülkücüler,” beyaz b…..r ile sarı lira” kavramında sınıfı geçmek durumundadır. Bu iki nesnede sınıfta çakanlardan ne köy olur, ne kasaba…Biz böyle bilir ve böyle inanırız.
Küp Doldurmak…
.O küpünü doldurmak istediğin suda biliyor musun 72 milyon Türk’ün HAKK’ı var.
Müslüman’mış…Daha ötesi dinciymiş….dava adamıymış…Ülkücüymüş……
Sen hele önce insan ol, insan!! Ne olup- ne olmayacağını daha sonra düşünelim.
Parayı Bulmadan Hiçbir Şey Yapılmazmış(!..)
Ne oldu, parayı buldun.. zengin oldun…. Ne değişti…Daha çok yemekten ve daha çok hayvanlar gibi hareket etmekten başa ne değişti.
İnsan kılığından çıkmış, aynen o mahut yaratığa benzemişsin….
O yediğin lokmada ve içtiğin bilmem ne zıkkımında, milyonlarca insanın hakkı var. İnanmazsan, tabağındaki pilavı avucuna al ve sık…bir şeylerin damladığını göreceksin. Onlar TÜRK Milleti’nin kanıdır, canıdır, sütüdür, el emeği ve alın teridir.
“DEVLETİN MALI DENİZ, YEMEYEN DOMUZ” mantığı içinde hareket eden domuzcuklar, işte sizin yediğiniz-içtiğiniz bunlardır…Nasıl?!...Enfes mi?!...Keyif alıyor usunuz?!...Karnınızı sıvazlayıp duruyor musun?!...
afiyet olsun ….Nasıl olacaksa…
TIKSIRINCAYA, PATLAYINCAYA, ÇATLAYINCAYA KADAR YİYİN….İÇİN..ZIKKIMLANIN! E Mİ?!..
Kabirde görüşür; Mahşerde buluşuruz. .Ben sizi şu anda SAKAR cehenneminde görür gibiyim.
Devlet ve millet malına el uzatanlar alçaklar için yaşasın cehennem!!
Bilmiyorum, sizin gibileri cehennem denilen mekanın kabul edip etmeyeceğini!!..
Ben olsan vallahi kabul etmem!
Çünkü siz, oraya da cehenneme de zarar verir kötülük yaparsınız!!
Her şeyden evvel İNSAN olmak lazım, İNSAN!!
İnsan müsveddesi değil!!....
Bunun şartı da öncelikle, hak ve hukuka saygı göstermektir. Özellikle de insan haklarına..Ve bilhassa da kamu-millet- hakkına…
Sarı lira ve beyaz topuk söz konusu olduğunda” ENE EHAFFULLAH” Ben ALLAH’tan korkarım…alamam …edemem…yapamam…demektir İNSAN olmak
Bu her iki hususta sınıfta kalanların ne insan olmaya hakları vardır ve ne de Müslüman…
Bu para benim değildir…El uzatamam…Bu varlık benim değildir dokunamam… Benim de annem, benim de refikam ve.benim de bacım-kızım var….diyebilmekti ölüm sonraki hayata inanmak...
Devletin malı, milletin malıdır….
Devletin malını deniz olarak telakki edenler her ne kadar surette insan olsalar da , sirette(içte) mutlaka bir d…..r.
Çünkü insan yalnız suretten ibaret değil ki…Dışı olduğu gibi, içi de vardır onun. Mühim olan dışın insan olması değil; İçin-özün-ruhun insan olması, insan! .
Bunun için biz; sık sık, insanlaşmak, İslamlaşmak ve Türkleşmek diyoruz.” İnsanım” demek başka; olmak-olabilmek çok daha başka..Keza Müslüman’ım demek kadar kolay ne var…. Önemli olan, olmak…olmak…İçine-dışına; sağına-soluna tek kelime ile hayatına ilahi nizamı hakim kılmak… Bu şu demektir: her yerde her zaman ve her bir şartta, ALLAH’ın emir ve yasaklarına kayıtsız-şartsız uymak..Özellikle de haram ve helal kavramlarında.
İşte insan budur..Müslüman böyle olmak ve böyle davranmak zorundadır.
Ahlaklı, edepli, terbiyeli…olmayan bir yaratıktan İNSAN olmaz ki dinci, şeriatçı olsun!
Önce, İNSAN olmak lazım, İNSAN!
Sağcı-solcu; ilerici-gerici olmadan önce insan olmak azım….
Ve hatta Müslüman olmadan önce de İNSAN olmak lazım.
İyi insandan iyi Müslüman; Kötü insandan da kötü Müslüman olur..
O halde bize- bu vatana, bu millete ve bu devlete- öncelikle, İNSAN GİBİ İNSAN LAZIM….
Çünkü biz: AHLAKSIZ İNSANLA, TUVALET BİLE TEMİZLENMİYECEĞİNE İNANİYORUZ…
Bunları, yazarken, aklımda-ALLAH biliyor ya- sadece ve sadece kötüler-kötü insanlar var. Belli bir gurubu, düşünmüş değilim asla!..
Ağabeycilerle ilgili birkaç şey daha söylemek istiyorum.
(Bu ifade, beklide bazı dostlarımızın canını sıkacaktır. Zaten ben de telaffuz ederken, pek de rahat değilim. . Mecbur kaldığım için kullanıyorum)
Öteden beri devam edip gelen sıkıntılarımızın sebepleri arasında, bu kimselerin yeri ve tesiri oldukça fazladır dedim evet,. Merhum Başbuğumuzun zamanında da, bir çok konuda tasarruf yine bu insanların elindeydi.Zamanlarda da Ali kıran baş kesen yine onlardı.
Dedim ya, her devrin ve her sıkıntının adamıdırlar.
ALLAH aşkına birisi çıksın, söylesin. Hangi özellik ve güzelliklerinden dolayı, bunlar sürekli buralarda istihdam edilmektedirler.
Değiştirin efendim!...Bu millet, özellikle de hareketin mensupları, eski yüzler yerine yeni yeni yüzler görmek istiyor. .
Bir kez daha tekrar etmek durumundayım. Liderimizin çevresinde, Genel Merkez etrafında, sahasında tefeyyüz etmiş lafını-sohbetini bilen.. hareketi daha ileri götürmek ve daha yukarılara çıkarmak için gecesini-gündüzüne katarak çalışan değerli insanlar tabii ki var. Bu sözlerimizin muhatabı, onlar değil mutlaka!!
Artık Sohbeti Noktalamak İstiyorum.
Söylenmesi- yazılıp konuşulması gereken başka şeyler de var…
Ama benim daha fazla uzatmaya takattim kalmadı.
Beynim, kalbim ve fiziğim oldukça yoruldu.
Gerekirse,ilerde, bu konu üzerinde çok daha fazla durabiliriz.
Aziz Devlet Bahçeli Bey,
Bunları paylaşmakla-ALLAH için- şahsınıza ve sizin şahsınızda MHP’nin tarihine küçük bir not düşmek istedim, hepsi o kadar….
Efendim;
Bu satırların yazarı her DAVA adamı gibi, kanıyla-canıyla.. Ülkü ve imanıyla TÜRK OĞLU TÜRKTÜR!.! Bu itibarla, eğri-büğrü- ağdalı-imalı yazmasını sevmez ; konuşmasını bilmez... İçinden geldiği gibi yazar ve inandığı gibi de konuşur.. Şayet ölçüyü koruyamamış, -az da olsa-, çizgi dışına çıkmışsa; bunu, lütfen, hassasiyetine bir de içinde bulunduğu duruma veriniz. Bunu, zatınızdan özellikle talep ediyorum…
Kastımız şurada- Burada Gözü- Gönlü Olanlar değil…
Beyefendi, biz burada özellikle “İSİMSİZ KAHRAMANLAR” üzerinde duruyoruz. . Sizin geçmiş yıllarda ve son kurultayda dillendirdiğiniz, benim bahse konu ettiğim kavramın dışında kalmaktadır. Siz herhalde, kendilerini hareketin köşe taşı olarak kabul eden arkadaşlarımızı çağırdınız, onlara davetiye çıkardınız... Geldiler mi, gelecekler mi, bilmiyorum. Benim kastettiğim, ALLAH rızasından başka hiçbir beklentisi olmayan ve kendisini köşe-möşe taşı yerine de koymayan; ihmal edildiğine inanmış, bu sebeple incinmiş, kırılmış…bir köşede kalmış…fakat küsmemiş, hala davasına sımsıkı bağlı, zamanı geldiğinde milli iradesinin tecellisi olan kutsal oyunu MHP’de kullanmak için can atan; elindeki mührünü büyük bir aşkla - şevke “ÜÇ HİLALİN” üzerine basan ve basmakla da kalmayan; başkalarının da bunu yapması için her türlü gayreti(bir hayli zorlanmışta olsa) gösteren insanlardır. Bunların sayısı, tahminlerimizin çok üstündedir.
Bu ülkede Türklerin ana-baba yurdunda, yetişmiş, DAVA sına karasevda ile bağlı yüz binlerce insan var. Niçin onların bilgisinden, ilgisinden, sevgisinden ve duasından faydalanma yoluna gidilmiyor.?...
Biz; “Eski Ülkücüklere”, bu denli mesafeli durmanın büyük bir haksızlık olduğuna inanıyoruz…
Hayır! Onlar bunu, asla HAK etmediler.. | |
| | | alpurungu26 KAĞAN
| Konu: Geri: İsimsiz Kahramanlar Ptsi Ocak 25, 2010 10:02 pm | |
| Küçük Bir Örnek:
Bir zamanlar ORTA DOĞU gazetesinde, kaleme aldığımız bir yazıda; GENEL MERKEZE hitaben: Sizden ne su bekliyoruz ve ne de ekmek istiyoruz…. Her türlü masrafı, kendimiz yapmaya hazırız.. Sadece sorumlu mevkide olanlar bize; Siz Çemişgezek’e; siz; Batman’a, siz. Derinkuyu’ya, siz; Hopa’ya; siz Gökçeada ya…. gidiniz, desin!... Bu bize yeter. Biz gider oradaki teşkilatı üç gün içinde ayağa kaldırır; mensuplarımızın DAVA ya karşı ilgi ve alakasını yükseltir, çalışma arzu ve isteklerini zirveye taşırız. Çünkü bu bizim işimiz ÜLKÜCÜNÜN İŞİ; NAMUSUDUR!!.. Bunu böyle bilenler ve bu şuurla hareket edenler için beyin ve gönüllerin fethi, su içmek ve hava teneffüs etmek kadar kolaydır.
Biliyor musunuz Sayın Genel Başkanım, sanki biz bunları duvara söyledik….
Biz yazdık, biz okuduk..Biz söyledik biz dinledik….
Sorarım şahsınıza, bu beyinde, bu gönülde tek kelime ile böyle bir sevdada başka hangi partide insan var…Daha doğrusu yetişmiş elaman var..
Bizim gibi insanların bulunduğu bir partinin kimi zaman barajın altında kalması ve kimi, zaman üstüne çıkması, olacak şey mi?!... Günah değil mi?! Yazık değil mi bize ve onlara…
Yılardır yüzde onun üzerine çıkmak için didinip durmak kanımıza dokunuyor….canımızı acıtıyor.. Utanıyoruz…Türklerin yurdunda, Türklüğün devamı ve Türk Devletinin bekası için çırpınıp duranların, ikide bir Büyük Millet Meclisinin dışında kalmış olmaları, yüzümüzü kızartıyor, gücümüze gidiyor; gururumuzu incitiyor.
Ne olur anlayın bizi….
Kurultaydaki o muhteşem konuşmanızda, bizi bizden çok daha iyi tanıdığınızı- anladığınızı gördük. Fevkalade mesrur olduk. Bunu, mutlaka devam ettirmeliyiz…..
Bir kez daha istirham ediyoruz…..
Zatınıza, burada bir şey daha hatırlatmak istiyorum.
Eğer kaçırmadıysam, Kurultay hitabetinizde, devlet ve millet malını(affedersiniz moda tabiriyle ifade ediyorum) hortumlayan haramzade insanlarla ilgili, fazla bir şey söylemediniz. Keşke bu konu üzerinde çok daha fazla durmuş olsaydınız; inanı bize çok daha hayırlı bir iş yapmış olurdunuz.
Çünkü Genel Başkanım, bize inanmanızı istirham ediyorum. Türk Milletinin hayatında, bugün için, bundan daha mühim b bir başka mesele yok.
Devletin bekası, milletin birlik ve dirliğinden sonra en önemli husus budur. Bu konuyu, yukarda enine-boyuna izah etmeye çalıştım. Daha fazla durmak istemiyorum.
Dostlar, Ülküdaşlarım;
Mutlaka “Benden” den ”Bize” Geçmek Zorundayız!..
İyi de niçin geçemiyoruz?!..
Neden Olacak:
Bilgi, yok denecek kadar az; sevdanın yanından geçmemiş.…Bu sebeple, “ hasetçilik duygusu, zirve yapmış. Çünkü beyin kuş beyni kadar küçük, gönül dersen bir avuç....
Adam, ışıktan kaçıyor ve onu görmekten nefret ediyor…Gözleri kamaşıyor….
Hayır! Bu kafanın sahibi asla Ülkücü olamaz!!...Ülkücünün beyni zengindir..gönlü derindir....geniştir…Bu sebeple O, rahattır..huzurludur…Onun lügatinde “ben”e yer yoktur, “biz” vardır…Paylaşma…anlaşma…yardımlaşma…gibi sıfatlar onun Ülkücünün, alameti farikasıdır. O; ”ÖNCE SEN; SONRA BEN…mantığı içinde hareket eder.
Ne olur, küçük beyinli, dar ve sığ gönüllü arkadaşlarımız,, MHP’nin dışına çıksınlar.! Çünkü MHP’nin- MHP’lilerin insana-hayata…bakışı uzayları kuşatacak kadar geniştir. Çünkü; bu hareket-Ülkücü Hareket, evrenseldir...Ülkücü, kendinden, kendi insanından, kendi milletinden başlayarak yerde - gökte-canlı-cansız- her ne varsa hepsine birden el veren… gönül veren…..dua gönderen insandır.…Anlaşılıyor ki; derinliği ve genişliği olmayan; düne- bugüne ve yarınlara altı cepheden bakmayan-bakamayan insanlar, burada cihanşümul olan hareketin içinde, sıkılmaktadırlar, etrafı rahatsız etmeleri, çevrelerindeki insanları hırpalayıp durmaları bundandır..
Bu gibi kimselerin,-beyni ve yüreği dar- olan insanların huzur bulacakları yer, maalesef burası değildir. Onların rahat edeceği başka adresler tabii ki vardır. .Bunlar, cemaat ve tarikatlardır.. Emin olunuz, bu kişiler, oralarda çok daha mutlu olacaklardır. Haliyle bizde, arakada kalanlar da,”Oh be dünya varmış!” deme imkanı bulacağız. .Binaenaleyh,.gelmişi-geçmişi; dünü-bugünü ve yarınları kucaklayacak gücü kendinde bulamayan kardeşlerimiz, daha fazla zaman kaybetmeden ( kaybettirmeden) bunu lütfen yapsınlar, yani, MHP’nin yakasını bıraksınlar.
Bu zor bir iş değil….
Yüreklerinin bağlı olduğu yer, nerede ise, neresi ise oraya kadar gitsinler!...
Kendilerinden bunu, bir kez daha rica ediyoruz…
Zaten bu kardeşlerimizin, beyin ve gönüllerinin beşte dördü oralardadır…..dini kliklerde- tarikat ve cemaatlerde. Hallerinden-bakış ve davranışlarından anlaşılmıyor mu?Bunu anlamamak-görmemek için yürek gözlerinin kör; gönül kulaklarının a’dan z’ye kadar sağır olması lazım.
Neden, oralarda değil de buradadırlar?...
Bilmiyorum....Nerden bilirim..ben müneccim değilim ki…
Tek bildiğim şey; İçleri-gönül bağları- başka yerlerde, sadece dışları-maddi varlıkları - MHP’de bir çok insan var. İçimizdeki problemlerin ekseriyetini, bunlar üretiyor ve bu kişiler tüketiyor. Bugün Dünya yarın Ahiret……Bunlar, hilafı hakikat şeyler değil….
Söz buraya gelmişken, birde ayrıca merak ettiğimiz ve dolayısıyla öğrenmek istediğimiz bir başka husus daha var.
Niçin Kastamonu?!...
Efendim, ne hikmetse, oldum olası, MHP’nin üzerinde, bazı şehirlerimizin tesiri oldukça fazla... Her devirde, her zeminde onların ağırlığını görüyoruz....İyi de niçin?!...Neden Rize değil?!...Niçin Ordu yok ortalıklarda…. Neden Samsun’un esamisi okunmuyor?!..Çanakkale, Kars üvey evlat mı?!.Manisa niye yok?...Daha bir çok vilayetimiz, kenarda beklerken; neden el bebek-gül bebek hep o(onlar)…nedir özelliği.Bu defa da öyle oldu…..Genel İdare Kurulu listesinde yine söz konusu olan bu şehrimizi görüyoruz. Doğrusu, merak ediyoruz…Bunun sebebini bize anlatacak, izahını yapacak birini arıyoruz.
Biz kim miyiz?!..
Kim olcağız: İSİMSİZ KAHRAMANLARDAN bir ALLAH kulu.
Bu itibarla olanları - olmayanları merak etmek; artı ve eksileri işaretlemek; O’nun hem hakkıdır ve hem de haddidir.
Çünkü O; altmış yıllık ömrünün, kırk yılını Türk_İslam davasına vermiş; yurt içinde ve dışında (Suudi Arabistan da dahil olmak üzere) yüzlerce Türk çocuğuna ilim-irfan taşımız1980 öncesi, bir çok Ülküdaşını elleriyle kabre koymuş biridir.
Sormak, merak etmek… gündeme getirmek; yeri geldiğinde sesini yükseltmek.. O insan(lar)için ilahi bir vecibedir.
Hem sonra O; kimselere hakaret falan da etmiyor.… sadece konuşuyor, tartışıyoruz … merak ettiği şeyleri de öğrenmek istiyor.
Hakaret mi, asla!..
.Bunu ,ancak, beyni boş, kalbi fakir, niyeti sakat insanlar yapar!
Çok şükür, bu satırların yazarının böyle bir derdi yok…
Hem sonra O, ikinci hayata inanan her bir Müslüman gibi; ağzından çıkan; kaleminden akan her sözün, kıramen katibin melekleri tarafından deftere kaydedildiğini bilir; buna, kayıtsız-şartsız- iman eder.
Tabii ki dikkatli, rikkatli- temkinli davranmak zorundadır.
Öyle de yapıyor….
Bunca Olan Bitenden Sonra….
Bütün bu olup-bitenlerden sonra; “İSİMSİZ KAHRAMANLAR” niçin başka adreslere gitmezler?
Başladıkları yerde, çakılıp kalmışlardır.
Niçin?...
Bilmiyorum…
Bunu, onların damarlarında seyreden Türk kanına ve içlerindeki İslam imanına sormak lazım….
Bir de Türk’ün VEFA anlayışına.
Bir başka sebep de, dışardan, başka mekanlardan gazel okumanın, ALLAH’ın rızasına aykırı olduğunu bilmiş olmaları. Bunun dışında başka bir takım sebepler daha olabilir.
Bir zamanlar, bir partinin önemli bir yerinde görev yapan biri ile tanışmış, sohbet etmiştik. O gün bugün bu insan, telefon eder, hal- hatırımızı sorar; bayramlarda tebrik kartı gönderir… mübarek gün ve gecelerde kendisinden telefon mesajları gelir.
Görüyor musunuz başkaları bu işi ne güzel yapıyor.., Ne güzel insani ve İslam’ı bir davranıştır bu. Türk insanına ne kadar çok yakışıyor.
Ya siz niçin yapmıyorsunuz bunu saygıdeğer dostlar!!
Çok mu zor şey bunlar; bir telefon açmak, üç beş satır yazmak…merhaba, nasılsınız? demek. Hal-hatır sormak.. Çok mu güç, gönül almak, kalp kazanmak…
Orada bulunmanızın sebebi hikmetinden biri ve en önemlisi bunlar, bunları yapmak değimlidir?!..
Bundan daha önemli bir işiniz var mı?... varsa, -ALLAH aşkına- bize onu da söyleyiniz!...
Kalpleri kazanmak, gönülleri fethetmek…Böylece, Türk milliyetçilerinin birlik ve dirliğini sağlamak …dolayısıyla; Vatanın bölünmez bütünlüğünü; Milletin birlik ve beraberliğini, Devletin bekasını garanti altına almak…İki cihanda bundan daha değerli, daha büyük ve daha mukaddes başka bir göreviniz-görevimiz- var mı?!...Lütfen yutkunmayın; konuşun..Var mı?!.....
Hayır, yok..….
O halde…….
Kalp Kazanmak….
Bir insanın, HAKK ve hakikati bulmasına vesile olmak….
Yerlere ve göklere sahip olmaktan; Dünyanın altın ve gümüşünü dünya fakirlerine dağıtmaktan çok daha hayırlı bir iş.
Çünkü O’nun yanında, ALLAH’ın katında bir İNSAN; hem yerlerden; hem göklerden; hem zamanlardan ve hem de mekanlardan çok daha değerli ve kıymetlidir.
Bu Hal Böyle İken….
Bir insan kalbi kazanmanın, bir gönül fethetmenin kainatı kazanmaktan çok daha önemli iken; Bunca kabalığımız, bu denli set ve haşinliğimiz; vurdumduymazlığımız acep nedendir*…. Niçin olacak: İnsan olamamak….insan olmanın derinliğine inememek.. hazzına varamamak….Ne olacak hayatı boyunca insanla, İnsanın değer ve kıymeti ile; ALLAH katındaki yeri ve mevki ile alakalı ne bilgisi olmuş ve ne de ilgisi. Bu sebeple, adam, kolundaki saate gösterdiği ihtimamın, onda birini, insana göstermiyor. Ayakkabısına verdiği önem ve değerin, yüzde onunu ne kendisine veriyor ve ne de başka kimselere. Çünkü ayakkabısının değerini biliyor, saatin önemini anlıyor.. fakat ne şahsının ve ne de başkasının HAKK’ın katındaki yerinden ve mevkiinden zerre kadar haberi yok. Bunun için kendi iç ve dışını ve hem de başkasının maddi ve manevi hayatını acımasızca kullanıp duruyor.
Ayakkabısının önemi ile alakalı az-çok bilgisi var dedik. Bununla ilgili bir şeyler duymuş dinlemiş. Ama; insanla alakalı, ne okumuş..ne yazmış…ne konuşmuş ve ne de dinlemiş.....ben ben demiş ve başka bir şey söylememiş.. kendi sesinin dışında başka bir ses duymaya bile tahammül etmemiş.. edememiş…
Ahhh beyin boşluğu ahhh!...
Ahhh gönül fakirli ahhh!….
Bunların ortaya çıkardığı, gurur ve kibir…
Acaba Biz,İnsan Konusunda, Niçin Bu Kadar Duyarsız ve Vefasız Hareket Ediyoruz?!..
Kısaca;
İnsanı anlamadığımız, tanımadığımız için…
Kendini bilmeyen- anlamayan.. başkasını nasıl tanıyabilirdi...
Kendisine ilgisi ve sevgisi olmayanın, başkasına saygısı olur mu?!..
DAVA arkadaşlarımdan (bilhassa hareketin vitrininde yer almış olanlardan) İNSAN İLE İLGİLİ KİTAP OKUMALARINI, SIK SIK İNSAN ÜZERİNDE TEFEKKÜR ETMELERİNİ; DOLAYISIYLA İNSANI DAHA AÇIK BİR İFADE İLE KENDİLERİNİ , BİRAZ OLSUN TANIYIP ANLAMALARINI RİCA EDİYORUM…
Beyler ve bayanlar! Hayat sadece politikadan ibaret değil…Evet doğru. Politika, hayatımızın ayrılmaz parçası. Fakat bunun dışında dünyamızı dolduran daha onlarca başka unsurlar da var. Bunların başında, ortasında ve sonunda ise İNSAN var İNSAN!! Önce geliniz şu insanı yani bizi yani -kendimizi-içimizi-dışımızı- gözden ve gönülden geçirelim. Onu okuyalım…onu tanıyalım ve onu yakından anlayalaım..Daha sonra da diğer konulara satırbaşı açalım.. İnsan meselesinde sınıfta kalan bir toplumun, başka sahalarda sınıf atlayacaklarına asla ve kat’a inanmam- inanmıyorum. İşte halimiz…her şey ortada değil mi?!...
Aziz Dava Dostlarım,
Uzun zamandan beri, içimde ukde olan hususları, gündeme getirmeyi gerçekten de çok istiyordum. Bugün yazayım, yarın yazarım…derken ne yazık ki geciktim. Aklıma geldikçe de içim sızlıyordu. Neden yazmıyorum, niçin bu kadar önemli bir mesele üzerinde durmuyorum diye. İlk anda düşündüklerimi hatırladıkça beni rahatsız eden mevzuları yazdım. Bunu yaparken mümkün-mertebe dikkatli davrandım, temkinli hareket ettim. Ölçülerin dışına çıkmamak için büyük bir gayret saffettim. Bilmiyorum, başarabildim mi?!....Galiba bir iki yerde gönlümün kabarıp taşmasına mani olmadım….
Birsi çıksın, “ Selahhatttin Bey, siz şu şu konuda yanılıyorsunuz. Onlar öyle değil.sizin bildiğiniz, sizin gördüğünüz gibi değil..”desin ve izah etsin. Bun u sabırsızlıkla bekliyorum.
Gayreti diniye….
Gayreti vataniye….
Gayreti milliye…..
Hele işin içinde bir de sevda varsa….tutana aşk olsun…
Şu “isimsiz kahramanlara” el ve gönül uzatıldığı gün; biz ancak nefes alacağız. Belki de biraz olsun, mutlu olacağız. O günü dört gözle bekliyoruz..
Bütün bunlardan sonra şunu da söylemeliyim:
Çok şükür bu satırların yazarı,şahsen hayatından memnundur…Nefis ve şeytanın dışında; bir de vatan, millet ve devlet düşmanlarının haricinde, hiçbir kimse ile hiçbir şekilde meselesi yoktur.
Bu itibarla, O, mesut ve bahtiyardır.. üzerine düşen her neyse, nerede ise ve ne kadar ise… yapmıştır ve yapmaya da devam etmektedir. Onun için bir kişi de birdir, bin kişi de birdir… İletişim kurma imkanı bulduğu an; beyinlerden beyinlere; gönülden gönüllere durmadan-dinlenmeden koşar ve inşallah son nefesine kadar da buna koşmaya devam edecektir...
Bizi rahatsız eden gördüklerimiz, bildiklerimiz, hissettiklerimizdir. . .Bir de olmasını istediklerimiz. Feryadı- figanımız sadece ve sadece bunun içindir….
Biz yaşımızı-başımızı almışız…Gözümüzde ne mal ne mevki..ne şehvet ve ne de şöhret var…. Belki bunlara aşa ki yaşlarda- gençlik yıllarımızda, - BEYNİMİZİN, KALBİMİZİN AÇ-AÇIK OLDUĞU ZAMANLARDA- ihtiyaç duymuş olabiliriz.…Bizim kuşağın gençlik yılları, maalesef, hicran ve hüsranla geçmiştir. Birtakım insanlar, bizi, “İyi Müslüman” yapmak isteyen birtakım zavallılar, gazete okumamızı, kitap- dergi karıştırmamızı bile yasaklamışlardı. Onların izni olmadan, tefekkür bile edemezdik.. İstediğimiz gibi, düşünüp-taşınmamıza bile müdahale edilirdi. “Kuran hadimi” (!...) olmak için; okumaya, anlamaya, düşünmeye gerek yoktu. “Evimizin yolunu bilmemiz ve evimizi kaybolmadan bulmamız yeter ve artardı.
Bu mantıkla , bu, insan ve İslam anlayışıyla, tabii ki fikren, ruhen (ve hatta bedenen) güçlü ve sıhhatli olmak mümkün değildi. Çünkü; beyinler aç-açıktı; gönüller tamtakır-kupkuru idi.
Şimdiki nesil(özellikle de Türk-İslam Ülküsü ile tanışmış olan kardeşlerimiz) oldukça şanslı. Bütün bunlardan sonra, kanın, canın ve sütün tek kelime ile “”mayanın” temiz ve sağlam olması lazım.Mamafih, “nasip” kavramını da gözden ırak tutmamakta fayda var.
Yoksa…olmuyor…olmuyor….
Ne yapsanız, ne etseniz başaramıyorsunuz…kazanamıyorsunuz…
Yani, kısaca; HALIKK vermeyince, Sultan Mahmut’un elinden fazla bir şey gelmiyor….
Evet, Bizim İçin Mühim Olan Arkamızdan Gelenlerin Durumu…..
Biz, bizim nesil, yaşadığımız kadar daha fazla yaşamayacağız.
Şu ana kadar ilahi kalemin hakkımızda yazdıklarını birer birer gördük- duyduk okuduk..ve; yaşadık.. Hamdolsun… Şu anda tek arzumuz: BİZDEN SONRAKİLERİN İNSANCA, İSLAM’CA VE TÜRK’ÇE HAYAT SÜREBİLECEKLERİ BİR DÜZEN- BİR SİSTEM VE TEK KELİME İLE BİR “VATAN” BIRAKMAKTIR….
Öyle zaman oluyor ki dostlar, 4 yaşındaki torunum Çağatay’ın gözünün içine bakamıyorum…Utanıyorum …sıkılıyorum..Çünkü biliyorum, görüyorum; bunlar bu can yavrularımız; bu düzende, bu kadar …..cukla dolup taşan bir sistemin içinde, maalesef “FITRATA UYGUN” bir hayat yaşayamayacaklardır.. Yaratılışa uygun nefes alınıp-verilmeyen bir ülkede, haliyle insanca yaşamak ve Müslüman’ca ölmek çok zor olacaktır.
Can kardeşlerim, sevgili Ülküdaşlarım, konu, oldukça derin ve geniş. İçinde, daha fazla kalmak istemiyorum.Biraz önce ifade ettiğim gibi, zaten oldukça da yoruldum. Beynim zonkluyor… başımın belası olan tansiyonum çatılarda dolaşıp-duruyor.. Onu daha fazla azdırmadan en iyisi mi ,ben sohbetimi burada keseyim..
Uzun yazdım..Farkındayım. Herhalde bazı tekrarlar da oldu. Olsun…Bu bir sohbetti. Muhtevası sohbet olan yazılarda, olur böyle şeyler…Meselenin önemine binaen -yeri geldikçe- tekrarlamış da olabilirim. Bilmiyorum…Bildiğim ve inandığım tek şey: Söylediklerimin doğru ve niyetimin halis olduğudur.
Rabbim bu yolda,İNSANLIK, İSLAMLIK ve TÜRKLÜK yolunda bize güç, bize sabır ve bize metanet versin.
“İŞİMİZ ZOR ALİ BEY İŞİMİZ GERÇEKTEN DE ÇOK ZOR, ÇOK!...”(M..Kemal ******).
Derin muhabbetlerimle ve başarı dileklerimle.
HAKK’ın birliğine emanet olunuz.
Saygı ve sevgilerimle.
Selahattin Tekizoğlu | |
| | | | İsimsiz Kahramanlar | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| RADYO TÜRKİYEM |
|
|