''Ülkücüyüm'' demek, Türkeş'i sevmek yürek ister ....
Mümtaz’er Türköne, Aksiyon dergisine verdiği röportajda ilginç sözler sarf etmiş. Bu cesur inkâr girişimi ve böylesine bir hezeyan karşısında kendisini tebrik etmek gerekir.
Bununla birlikte daha önce ülkücü olduğunu ya da ülkücü hareketin içerisinde bulunduğunu çeşitli yerlerde açıklamış olan Türköne’nin, nihayet kafasının içindekileri dışa vurması hepimizi sevindirmelidir.
Neden mi? Sebebi çok basit... Ancak önce Türköne’nin Alparslan Türkeş’i hedef alan sözlerini hatırlayalım. “Bizler DP’li ailelerin çocukları idik. Mesela ben Türkeş’i hiçbir zaman sevmedim. Hiç Türkeşçi olmadım. Hatta ben MHP’li de olmadım.” Türköne söz konusu röportajda bu öfkesinin sebebini de anlatmış. ....
Güneş balçıkla sıvanmaz
Olay, Genç Arkadaş dergisini çıkaran Türköne’nin Alparslan Türkeş tarafından çağrılması ile başlıyor ve açıklamasının bir bölümünde şöyle diyor: Türkeş beni fırçaladı. Dövecek zannettim, üzerime yürüdü. Hakaret etti. ’Ne işin var senin burada’dedi. Çok ağır bir laf. Bana 9 ışığı sordu, hazır ol vaziyette. Ben cevap vermedim. Çünkü çok sinirlendim. Onuruma dokundu. Türköne’nin hezeyanları bununla sınırlı değil. Aynı röportajda Türkeş’in korkutmaya dayalı bir otoritesi olduğunu da ileri sürmüş.
Öncelikle belirtmek gerekir ki kimseye “Türkeş’i neden sevmiyorsun”, “MHP’li olmuyorsun” demek hakkına sahip değiliz. En azından milliyetçilik anlayışımızın ve siyasal demokrasinin gereği budur. Fakat liderliğinden, mücadelesinden ve geçmişinden kıvanç duyduğumuz Başbuğ Türkeş ve onun kişiliği söz konusu olunca bu satırları yazmak bizim için bir vazifedir. Alparslan Türkeş hâlâ milyonlarca ülkücünün unutmadığı ve yolundan yürüdüğü liderleridir.
Merhum Türkeş evlatlarına, ülküdaşlarına ve bu davanın gerçek sahiplerine karşı her zaman şefkat ve eşsiz bir sahiplenme duygusu içerisinde olmuştur. Hiçbir ülkücü onun “fırçalaması” sonucunda davasından vazgeçmemiştir. Aksine bu daha çok özveri ve kararlılık yaratmıştır.
En önemlisi de Türkeş’i yakından tanıyanlar, bizlerin görüşlerini dinleyen ve önem veren bir lider olduğunu iyi bilir. Bizim onun karşısında hissettiğimiz şey korku değil; sadakat, saygı, inanç ve örgütsel bağlılıktır. Doğal olarak bunları hissedemeyen birisinin Türkeş’i sevmesi de mümkün değildir.
Diğer yandan geçmişten bugüne ülkücülük; çilenin, sıkıntının ve hatta kalp kırıklıklarının da buluştuğu bir idealler bütünü olmuştur. Üstelik bu hareketin çilesini çekmiş pek çok insanın, her türlü burukluk ve sıkıntıya rağmen hâlâ davasından vazgeçmeyişi; ancak ülkücüler tarafından anlaşılabilir bir durumdur.
Biz geleceğe bakıyoruz
Günü kurtarmaya çalışanların, geçici heveslilerin ve Bozkurt’u yok sayanların bu durumu farklı algılaması normaldir. Bazı çevrelerin her fırsatta merhum Türkeş’in çeşitli meselelere ait barışçıl ve uzlaşmacı yönünü referans kabul ederek “meşrulaştırma” girişimlerine alet etmeye çalıştığı düşünülürse;
Sayın Türköne’nin Türkeş sevgisizliği bizleri asla üzmemelidir. Çok iyi bilinmelidir ki bundan böyle kendisinin geçmişe ait söz ve davranışlarının artık ülkücülerle yakından, uzaktan ilgisi kalmamıştır. Ayrıca bu görüşlerinden ötürü ona karşı kin veya nefret de duyulmamalıdır.
Zira Başbuğ Türkeş bizlere böyle bir terbiye ve bilinç aşılamıştır. O kendi yolunda, kendi kırıklığında geçmişini sorgulama ve inkâr sürecini tamamlamıştır. Biz ise kendi yolumuzdayız. Geçmişimizden, davamızdan ve büyük Türkiye hedefinden sapmadan geleceğe bakıyoruz. Tabii ki demokratik ve meşru eleştiri hakkımızı her zaman saklı tutarak...
Kürşad Zorlu