TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ TÜRKÇÜLÜK'TÜR
Türk milliyetçiliği, Türk ırkının şuuraltında binlerce yıldır yaşayan, soyunu üstün kılma ve yüceltme ülküsüdür. Dünya üzerinde hiçbir ülküde rastlanmayacak hatta diğer ülkü ve ülkelerce çılgınlık olarak nitelendirilecek cesarette atılımlara nail olabilmiş, Türk ruhunun manevi gıdası olmuştur. Türk milliyetçiliği'nin adını tam anlamıyla koymak icap ederse bunun ismi şüphesiz ki Türkçülük' tür. Türkçülük Tarihte farklı olaylardan ve akımlardan gücünü alarak kendini yenileyebilme vasfına sahip bir fikirdir. Türk’ün her devirde farklı hasımlarla mücadeleye girdiği muhakkaktır. Bu devirlerde Türkçülük de kendi bünyesinde özüne sadık kalmak şartıyla kendini yenilemiş, yeni kahramanlar çıkarmış, bu sayede varlığını bu güne kadar sürdürmüştür.
Başka bir milletin veya farklı soydan gelen bir insanın Türk taraftarlığı ise Türkçülük olarak nitelendirilemez. Bu gibi görüşler ya çıkar ilişkisi ya da korkuya delalettir. Samimi bir Türkçü ise milletin kendisine yüklediği yüksek görev ahlakının farkında olarak mensubu olduğu vatan için çalışmalıdır. Türkçü, kutlu saydığı vatanının haklarını, şahsi menfaatlerinden, hatta insan hakları gibi yabancı uyruklu fikirlerden daha önde tutmalıdır. Türkçü, ne alanda olursa olsun yaptığı çalışmaların sonunda takdir edilmeyi beklememelidir, çünkü bu yüce fikir binyıllardır şahsi yükselmeyi değil milleti yüceltmeyi emreder. Türklük gurur ve şuuruna sahip olan her insan bu uğurda ölmeyi haysiyetsizce yaşamaya tercih edecektir.
Türkçülük, kurulan her devlette kendisini farklı bir yerde bulmuş ama hiç bir zaman bu günkü kadar yara almamıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında bile savaştan yeni çıkmış olmamıza rağmen Türkçülük fikri toplumda layık olduğu yeri almıştır. Fakat daha sonraki yıllarda gerek siyasetçilerin basiretsizliği, gerek insanlarımızın Moskofçuluk, batıcılık, nurculuk gibi fikirleri şuursuzca sahiplenip savunmaları Türkçü hareketi yıpratmağa başlamıştır. Bu dönemde Türkçü fikir adamları topluma ucuz kahramanlar olarak gösterilmiştir. Ta ki 3 Mayıs 1944'e kadar.
Tarihin farklı dönemlerinde olduğu gibi bu dönemde de Türkçülük yeniden var olmak için büyük bir adım atmıştır.3 Mayıs'ın en büyük farkı ise düşünce alanında ilk defa harekete geçilmesidir. Bu hareketi tesirsiz olarak görenler fazlaca olmasına rağmen, o dönemin hukuki şartları göz önüne alındığında hafife alınmaması gerektiği muhakkaktır. İlerisi için ümit veren yanı ise devlet tarafından suçlanan ve tutuklanan Türkçülerin büyük çoğunluğunun yaşça genç olmasıdır. Genç yaşta komünizme ve onların ülkemizdeki yardakçılarına baş kaldıran bu kahraman insanların fikirleri bu gün bile Türkçü yayınlar içerisinde en güvenilir olanlarıdır.3 Mayıs, Türkçülerin ülkede var olduğunu ve hiçbir zaman vatanı sahipsiz bırakmayacaklarını gösteren insanların günü olmuştur. Bu gün de milli bir gün olarak devlet tarafından desteklenmelidir. Bir Türk vatanının sınırları içerisinde Türkçülükle yargılanmak ülkenin o günkü halini en anlamlı şekilde açıklıyor. Dönemin devlet adamlarının ağzındaki bakla ise ırkçılık olmuştur. Bu fikir bugün bile toplum içerisinde yadırganmakta, Türkçülüğe kaynak teşkil eden bir görüş olduğu kabullenilmemektedir. Irkçılıkla yargılanıp yıllarca cezaevlerinde sindirilen kahraman Türk evlatları anlaşılmaz bir şekilde yine aynı devlet tarafından affedilmiş, Geç de olsa çıktıkları yolun doğru olduğu anlaşılmıştır. En doğru ve en sade şekliyle 3 Mayıs ırkçıların değil Türkçülerin günü olarak tarihte ve gönüllerde yerini almıştır.
Milliyetçilik fikri Türkiye'de benimsenmeğe devam etse de iyi incelendiği zaman Türkçülükle bir alakası olmadığı ortadadır. Bir millete mensup olan herkesin bulunduğu yeri sevmesi doğanın basit bir kanunudur. Fakat Türk Milliyetçiliği, yani Türkçülük sadece toprağı, insanı, doğayı sevmek değildir. Samimi bir Türkçü sadece bulunduğu toprağı değil, soydaşlarının yaşadığı ve atalarının can verdiği her yeri vatan olarak kabul eder. Bir insan ben Türkçüyüm diyorsa aynı zamanda Turancılığı da sonuna kadar desteklemek zorundadır. Anadolu, Türk milletinin ve devletinin sadece bir kısmını teşkil eder. Eğer kendimizi Anadolu topraklarında sıkışıp kalmağa mecbur hissediyorsak basit bir fikir olan Türkiyecilik yeter de artar bile. Tüm dünya ülkeleri kuruldukları toprakta yaşarken biz anavatanımızı bırakıp fethettiğimiz topraklarda yaşıyor ve işgalci muamelesi görüyoruz. Yaptığımız onurlu savaşların adını soykırım koyanlar rahat ederken, Esir Türk diye haykıran vatan evlatları hala suçlu muamelesi görüyor. Dini sebepler öne sürülerek savaşçı ruhu kaybolmağa yüz tutan Türk soyu İslam'ın ruhundaki cihat felsefesini politik çıkarlara tercih etmiştir. Hangi dine mensup olursanız olun, bağımsızlığınızın olmadığı yerde ibadetinizin kabulü zordur.
Türk uruğu tarihteki itibarını er ya da geç tekrar kazanacaktır. Bunun için gerekli olan bütün vasıflar Tanrı tarafından bize bahşedilmiştir. Bu asil ruhu canlandırmak için kendisini Ülkü yolunda şahadete layık gören Türk evlatları en kısa zamanda ülke yönetimine el koymak suretiyle hareketi neticelendirecektir. Böylesine kutlu bir hareketin başarıya ulaşamaması mümkün değildir.