Zor İŞTİR ÜLKÜCÜLÜK
Alişan Satılmış
Karşılaştığı ilk karanlıkta karakterini pazara çıkarıp, üslubunu değiştirerek var oluşunu fitnenin kor ateşinde odunlaştıranlar sığ basit yılışık uzlaşmanın sağcılığında inadı murat bilen serüvenciliği tersinden okuyan şaşırmayla panikleyen salak olurlar…
Oysa Her Türk ülkücüsünün kendi karanlığını Milliyetçi Hareketin Hürriyet ve Şahsiyetçilik meşalesiyle aydınlatmak zorunluluğu vardır.
Burada kastedilen Milliyetçi Hareket;”ülkücü hukukun yükümlülüğünü hak, hakkaniyet ve adalet ön kabulünde olmazsa olmazlık şiarıyla her şeyde öncelikle yen işaretlemedir.
Hürriyet özgürlük ve Kölelik kavramları, muhataplaşma duruşuyla anlamlanmadan, soyutluktan kurtulup, somutlaşmaz.
Muhataplık, irade hürriyetiyle anlam bulan kimlik ve kişilik tescili yetidir.
İrade hürriyetine sahip olma hal’liyle, size karşı sergilenen tutum ve davranış karşısında, koyduğunuz tavır, hürriyet, özgürlük ve kölelik tanımını kavramlaştırarak, anlamlaştırır.
Anlam okumasını, irade beyanıyla tescillemeyenler, karakteri es geçip, üslup üzerine ne konuşup tartışırsa tartışsınlar, misyonsuz mücadeleye girdiklerinden yol üzerine değil de yolcu üzerine işaretlemede bulunacaktırlar.
Böylece, İmamı Maturidi’nin dediği “İrade yoksa sebebi tartışmanın anlamı da yoktur” olmazsa olmazlığın kopmuş ve parçalanmış hal’i idraksizlik çukurunda devinip dururlar…
İnsan olmak ve İnsan kalmak için, insani var oluş meşruiyetini tescil adına üstlenilen misyon ve girilen mücadelenin adı Olan ülkücülük sıfat yüklemi, tek başına harf olmaktan ziyade birleşmiş kaynaşmış ve içerikleşmiş kelimede tanımlanmış kavram bağlamıdır.
Bağlamı olmayan kavram, tanım olarak disipline edici, eğitici öğretici, yönlendirici ve örneklem oluşturucu fonksiyonellik yerine, dağınık ve kopuk bir biçimde tasavvurda mahiyetleşir.
Savruk ve kopuk örtüşmeler kıvılcım oluştursa bile, asla gürül gürül yanan bir ateşe kaynak oluşturmaz…
Böyle bir hal kıvılcımında, yananlarda derman bulmaz.
Geçici heveskarlıklarla, meşruiyetsiz hadım edilmiş idrakler dâhiliyetin de, bir yerli olanlar, o yerli olmanın misyon idrakinden aciz kaldıklarından, aidiyeti kişiliksiz kimlik bonservisi olarak anlamlandırıp, üslup renk ve tonuyla kapsam meşruiyetinin daralmış soluğuyla yaşamayı hayat sanırlar…
Bu iğreti aidiyetle, dünya tasavvurları mana ve mahiyet kazandığından, hizmet sürelerini uzatma iştigali yetiyle, olmadık şaklabanlığı rehber edinerek, birinci dereceden emekli olmanın yolculuğunda, takım elbise ve kravat fügüratifliginde,” evet efendicilikle” misyonu komisyona dönüştürerek, “hep karcılık” oynarlar.
Malumunuz komisyonculuk, sahibin yani misyonun karından ziyade, kendinin menfaatini önceliklemek adıdır.
Sahip ne kaybederse etsin, önemli olan bunların komisyon payıdır…
İnsanların, cemiyette hemcinsleri ile, insaniyet itibariyle kardeş ve bacılarıyla geçinme sorunu, Kurani adalet ve ihsan kavramları ile yakından ilişkilidir, ve bunlar hedef uygulamalarından taviz verecek herhangi bir sınırlamaya imkan vermezler.
Aslında bu aşağıdaki ayeti kerimenin işlediği ana konudur.
“Her hangi bir kavme karşı nefretiniz, sizi adaletten sapma günahına itmesin.Adil olun;bu,Allaha karşı sorumluluk şuuru duymaya en yakın olan(davranış)tır.”
Tavsiye Edilen Sukut:
Hz. Peygamber’in(sav)sünnetinde öne çıkmış olan bir başka konu da susmanın, özellikle konuşmanın faydalı bir amaca hizmet edemeyeceği bir zamandaki nisbi değeridir.
“Kim Allah’a ve Ahiret gününe inanıyorsa, ya hayır söylesin ya sussun.”
Şu hadisi şerifin buyurduğu üzere, yalnızca konuşma vesilesi olduğunda,veya bunu yapmakta bir maksat olduğunda konuşmak hadisi şerifin işaret ettiği bir takva alametidir.
“Kişinin Müslümanlığının güzelliğinin bir parçası kendisini ilgilendirmeyen bir konuda sessiz kalmasıdır.”
Dostunla öyle dost ol ki düşman olduğunda hakkında söyleyecek söz bulamasın
Düşmanınla öğle düşman ol ki Dost olduğunda yüzün kızarmasın.