Önce Türkçe
Dil öğrenimi ve öğretimi ile ilgili bir gerçek vardır: "Çocuk; önce ana dilini iyi öğrenmeli; onunla okuma ve yazma yeteneğini geliştirmeli, kavram ve anlamda derinleşmeli, bu dille şahsiyet ve bilinç kazanmalı, kendisine güvenmeli, ondan sonra yabancı bir dil öğretimine geçilmelidir." Özellikle batı ülkelerinde bu konuda belki binlerce çalışma yapılmış, hep aynı noktalara ulaşılmıştır.
Türkiye'de ise tam tersi yapılmaktadır. Daha doğrusu ne yapıldığı bir türlü anlaşılabilmiş değildir.
Türk aydınları, Türk dil bilimcileri, Türk eğitimcileri ısrarla şunları söylemektedir: "Türkçe öğretimine öncelik verilmeli, Türkçe her Türk vatandaşına iyi öğretilmeli, daha sonra gerekenlere/gerekirse yabancı dil veya yabancı diller öğretilmelidir. Aksi durumda yeni nesiller Türkçeyi öğrenmeden, hiçbir bilim dalında derinleşemeden, hiçbir alanda ufku gelişemeden yetişecekler."
Bu feryatlar, gök kubbeyi sarsacak duruma gelmesine rağmen hâlâ eğitim kurumlarımız inatla yabancı dil sevdasıyla yanıp tutuşmakta, bütün enerjilerini yabancı dille eğitim yaptırma veya yabancı dil öğrenimini erken yaşlara almaktadır.
Böyle bir aşk dünyada yaşanmamıştır(?). Bundan sonra da yaşanacağa benzemez.
Aslında karşı karşıya kaldığımız durumu ve bir faciaya doğru hızlı biçimde yürüdüğümüzü eğitim kurumlarındaki herkes, bütün devlet adamları hatta eğitimli herkes görmektedir. Ancak niçin düzeltilmek istenmediği anlaşılır gibi değildir.
Yeni nesiller Türkçeyi öğrenmeden, doğru dürüst okumayı yazmayı bilmeden üst sınıflara doğru yükselmektedir. Üniversitede okuyup da anlamlı iki cümleyi bile arka arkaya getiremeyen öğrencilerin, hatta öğretim üyelerinin sayısı mutlaka hesaplanmalıdır. Hangi seviyede olursa olsun (mecbur tutulduğu için) okuduğu kitaptan hiçbir şey anlamayan öğrencilerin, hatta öğretmenlerin hatta ve hatta öğretim üyelerinin durumu gelecekte ne olacaktır? Durumun böyle olduğunu Türkiye'de eğitimle ilgilenen herkes bilmektedir. Ancak gerçek acı olduğundan duyarsız kalınmaktadır. Ya da takke düşüp kel görünür diye kimse bu konularla ilgilenmeye cesaret edememektedir.
Durum böyle iken hangi öğretmen hangi çocuğa yabancı dil öğretecektir. Ya da onlarca yıl bu kadar emek ve bu kadar maddi kayıba rağmen hangi öğretmen hangi öğrenciye, hangi okulda yabancı dil öğretebilmiştir? Bu sorunun cevabını bilen herhangi birisi var ise haber beklenmektedir. Konunun bir başka yönü yabancı dil ile eğitim yapan kurumlardır. Öğretmen/Öğretim üyesi Türk, Öğrenci Türk, Okul Türkiye'de ama öğretim dili İngilizce. Bu eğitim uygulamasının adı nedir, dünyada bir benzeri daha bulunmakta mıdır? Benzeri varsa hangi ülkededir, bilen var mıdır?
Bütün bunlardan sonra aslında aynada suret net görünmektedir. Şu anda Türkiye'de eğitim uygulamaları, nesiller yetiştirmek değil, nesilleri kör etmektir. Türkiye'nin geleceğini karartmaktır. Dünyada bilim bakımından ilk beş yüz üniversite içerisinde Türkiye'den bir üniversitenin bile bulunmayışı tesadüf değildir.
İhmal edilen ve takip edilen yanlış yol; sıradan bir durum değil, Türkiye'yi 2023 yılında yönetecek gençliğin yetiştirilmesidir. Herkes bilmelidir ki gölgede olanın gölgesi olmaz. Mevcut eğitim uygulamalarımızı, Türkiye'yi zor duruma düşürmek, bölmek, talan etmek, geri bırakmak, dünya ile rekabetten koparmak isteyen ülkelere ihraç etmeliyiz. Biz ise önce Türkçenin öğretildiği bir sistemi takip etmeliyiz. Tek kurtuluşumuz budur. Aksi halde yolun sonu kötü görünmektedir.
Prof.Dr.Necati DEMİR'e tesekkur ederim.