DEVLET-İ ALPARSLAN
Arif Kaan YALÇIN
Ani Kalesi, Sultan Alparslan'ın hançerlendiği toprakların Türk mührü ve İslam'ın batıla olan üstünlüğünün alametidir. Alparslan'ın iftiharı olan bu yerde olmak zannımca iki anlamı muhafaza eder; birincisi Anadolu'nun fethi sürecindeki maziyi ve sonrasındaki ülküyü atiye taşımak iradesi ve azmidir.
Kısaca Sayın Devlet Beğ'in ifadesi ile "kökü mazide olan ati" olmaktır. Bu mübarek vatan toprağını yurt yapan ve Devleti buraya taşıyan Alparslan Han'dır. Evvel ve ahir arasında 1071'den sonra Anadolu topraklarının hakikatte adı Devlet-i Alparslan'dır. Ani'de olmanın bir diğer anlamı ise bir zamanlar Sultan Alparslan'a yöneltilmiş olan tehdidin ve tacizin mümessillerini bilip Sultan Alparslan Han'ın ruhuna şuurla sahip çıkmaktır.
Ayrıca belirtmekte fayda bulduğum ve hatta ısrar ile belirteceğimiz bir diğer husus da şudur; Anadolu dün küffarın elindeydi, adı Bizans, yönetimi imparatorluk, ordusu geniş ve para ile teçhiz edilmiş ama ruhsuz, halkına zulümler yapmış ve defaatla Allah'a şirk koşmuş. Allah yokmuş gibi davranmış. Helallerini de haramlarını da kendileri belirlemiş. Evet, yoklayın tarih bilgilerinizi, Bizans bu değil miydi? Peki ya şimdi sormak lazım, Anadolu topraklarında şu an var olan ve maalesef de her geçen gün daha da genişleyen şu münafıklığın sonu bir fetihle gelmeli değil mi? Siyasette, adalette, eğitimde, askerlikte, basında, maalesef ama bazen cami bahçesinde, bazen minberde... Köşe olmuş yazar-çizer ekâbirinin köşelerinde hep münafıklık kol gezmiyor mu?
Şekillerin, rozetlerin, cüppelerin, bıyıkların, sakalların saltanatı ve hegemonyasını destekleyen toplumsal riya, geleceğe dair bir neslin kara müjdecisi oluyorken ‘Müslüman Türk'ün bidat bilmeyen anlayışı'nı yeniden ve Ani'den hatırlatmak da şüphesiz 1071 kadar önemlidir.
Münafık ve riyakâr baskıyı hem kılıcı hem kalkanı yapmış devrin Konstantiniusları ile Bizans'ın kâfir hamlelerinin teorisyenleri arasında dikkatli bir göz dahi en fazla birkaç fark bulabilir. Kilise açarken Bizanslı bir imparator kadar gerilen ve gururlu olan bu münafık ruh, camilerimize karşı neden ilgisizdir anlaşılır gibi (değil)... Her Cuma namazı sonrası ‘muhterem cemaat camimizin ihtiyaçları için...' diye başlayan cümleler toplum içerisinde imamlarımızı ne derece rencide ediyor biliyorsunuz. Hatta daha da ötesinde iftira boyutuna giden yarı ciddi cümleler ve şakalar hepimizce malumdur.
Bütün bunlar neticesinde ‘Ani'den hareket'e, Sultan Alparslan'ın haleti ruhiyesi ve şuuru ile çıkmak bir fethin müjdecisidir ancak. Zira bir vakit Sayın Devlet Beğ'in ifadesini hatırlatmak elzem oldu; ‘gerekirse Anadolu'yu yeniden fethe çıkarız'.
Biz inancımız ve şuurumuz gereği doğruya doğru, eğriye eğri deriz ve diyeceğiz Allahın izniyle. Evvela bizi Yahudi ve Hıristiyanlardan ayıran ruh hali budur. İslam'da helal ve haramı insan değil Allah belirler. Şimdi soruyorum, İslam'da kilise açmanın hükmü nedir? İlaveten, dağın başına, Hıristiyan bir tebaanın olmadığı bir vatan toprağına ve tarihsel bir husumetin olduğu Ermeni'yi memnun etmek soytarılığı ile ve devletin parasından ‘kilise açmak' helal midir? Dediniz ki helal (değil de olur ya yine münafık damarınız tutar) makul mü? Dediniz ki makul, vicdani mi? Milli bir telakki ve terakki mi? Yazık...
Filhakika, duamız ve gönlümüz bidat bilmeyen Müslüman Türk fikriyatımızı temsil ile vazifeli olan dava arkadaşlarımız ve Sayın Liderimizle beraberdir. Allah utandırmasın, yolunuz da bahtınız da açık olsun. Kars'ta kılacağınız Cuma Namazı, zangoçların huzurunu bozacaktır.
Selametle....