TÜRK KAĞAN
| Konu: ARİF NİHAT ASYA SİİRLERİ.. Ptsi Mart 23, 2009 8:17 pm | |
|
BAYRAK
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü, Işık ışık, dalga dalga bayrağım! Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın Mezarını kazacağım. Seni selâmlamadan uçan kuşun Yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder... Gölgende bana da, bana da yer ver. Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar: Yurda ay yıldızının ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün Kızıllığında ısındık; Dağlardan çöllere düştüğümüz gün Gölgene sığındık.
Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı; Barışın güvercini, savaşın kartalı Yüksek yerlerde açan çiçeğim. Senin altında doğdum. Senin altında öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim: Yer yüzünde yer beğen! Nereye dikilmek istersen, Söyle, seni oraya dikeyim!
Arif Nihat ASYA
YOLLAR
Varsın biraz da yollar çeksin benim cefamı Artık verin çocuklar, artık verin asamı!. Bir başka kainata, bir başka yurda yol var; Siz örtünün garipler siz örtünün abamı! Yorgun düşüp uzandım altında asumanın; Gölgende buldum ey dal bir anne ihtimamı. Şahane manzaraydı dünya sınırlarında Bir kubbenin rüku’u, bir zirvenin kıyamı.
Yükseklerinde ömrün dağlar, sular kovuklar: Yükseklerin diliyle tekrar edin nidamı! Dağlar lisana geldi, gökler lisana geldi; Şerh oldu Mesnevi’den yıldız Şerh oldu Mesnevi’den yıldızların kelamı. Şeffaf mavinizden abdest alıp el açtım Artık yakındayım, ey gökler, duyun duamı!
ARİF NİHAT ASYA...
AĞIT
Ağlayın, parmakları nur Sularından kınalı kızlarım Ağlasın Meraga göklerinden Meraga'ya bakıp yıldızlarım
Yollara Kürşadlar uzanmış ölü Ağlasın Akülke, ağlasın Sütgölü Yiğitlerim uyur gurbet ellerde Kimi Semerkant'ta bekler beni Kimi Caber'de
Caber yok, Tiyanşan yok, Aral yok Ben nasıl varım? Ağla ey Tanrı dağlarıdan İndirilmiş Tanrım
Şu yakın suların Kolu neden bükülmez Fırat niçin, Dicle niçin, Aras niçin Benden doğar, bana dökülmez?
Ben ki ataeşle konuşurdum.selle konuşurdum İdil'le Tuna'yla Nil'le konuşurdum "Sangaryos"u "Sakarya" yapan "İkonyom"u "Konya" yapan Dille konuşurdum.
ARİF NİHAT ASYA
FETİH MARŞI
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek; Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek; Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek
Yürü, hala ne diye oyunda oynaştasın? Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!
Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden.... Senin de destanını okuyalım ezberden... Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...
Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın... Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!
Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini... Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini? Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini
Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın; Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!
Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır. Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır. Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!
Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!
Delikanlım, işaret aldığın gün atandan Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan! Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan....
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın; Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!
Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin! Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın! Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...
Yürü, hala ne diye kendinle savaştasın? Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!
ARİF NİHAT ASYA
Naat
Seccaden kumlardı.. Devirlerden, diyarlardan Gelip, göklerde buluşan Ezanların vardı! .
Mescit mümin, minber mümin... Taşardı kubbelerden tekbir, Dolardı kubbelere “amin”..
Ve mübarek geceler dualarımız; Geri gelmeyen dualardı... Geceler ki pırıl pırıl Kandillerin yanardı..
Kapına gelenler ya Muhammed, - uzaktan, yakından – Mümin döndüler kapından...
Besmele, ekmeğimizin bereketiydi; İki dünyada aziz ümmet, Muhammed ümmetiydi...
Konsun – yine - pervazlara Güvercinler, “hu hu” lara karışsın Aminler, Mübarek akşamdır; Gelin ey fatihalar, yasinler...
Şimdi seni ananlar, Anıyor ağlar gibi... Ey yetimler yetimi, Ey garipler garibi; Düşkünlerin kanadıydın Yoksulların sahibi.. Nerde kaldın ey resul, Nerde kaldın ey nebi! ..
Günler ne günlerdi, ya Muhammed! .. Çağlar ne çağlardı; Daha dünyaya gelmeden Müminlerin vardı... Ve bir gün ki gaflet Çöller kadardı,
Halime’nin kucağında, Abdullahın yetimi, Amine’nin emaneti ağlardı..
Hatice’nin goncası Aişe’nin gülüydün.. Ümmetin göz bebeği Göklerinresulüydün.. Elçi geldin, elçiler gönderdin; Ruhunu Allah’a; elini ümmetine verdin, Beşiğin, yurdun, yuvan Mekke’de bunalırsan; Medine’ye göçerdin.. Biz, Bu dünyadan nereye Göçelim ya Muhammed! Yeryüzünde riya, inkar, hıyanet Altın devrini yaşıyor... Diller, sayfalar, satırlar “ebu leheb öldü” diyorlar;
Ebu leheb ölmedi ya Muhammed! Ebu cehil; kıt’alar dolaşıyor...
Neler duydu şu dünyada Mevlidine hayran kulaklarımız; Ne adlar ezberledi ey nebi! Adına alışkın dudaklarımız.. Artık yolunu bilmiyor, Artık yolunu unuttu Ayaklarımız Kabene siyahlar Yakışmamıştır ya Muhammed! Bugünkü kadar!
Hased gururla savaşta; Gurur; kaf dağında derebeyi..
Onu da yaralarlar kanadından Gelse bir şefkat meleği.. İyiliğin türbesine, Türbedar oldu iyi.. Vicdanlar sakat Çıkmadan ya Muhammed yarına! İyilikler getir, güzellikler getir Adem oğullarına...
Şu gördüğün duvarlar ki Kimi taiftir, kimi hayberdir... Fethedemedik ya Muhammed Senelerdir...
Ne doğruluk, ne doğru; Ne iyilik, ne iyi; Bahçende en güzel dal, Unuttu yemiş vermeyi... Günahın kursağında Haramların peteği..
Bayram yaptı yabanlar Semave’yi boşaltıp; Save’yi dolduranlar Atını hendeklerden – bir atlayışta – Aşırdı aşıranlar.. Ağlasın yesrib! Ağlasın selmanlar...
Gözleri perdeleyen toprak, Yüzlere serptiğin topraktı... Yere dökülmeyecekti ey nebi! Yabanların gözünde kalacaktı!
Konsun – yine - pervazlara Güvercinler, “hu hu” lara karışsın Aminler,... Mübarek akşamdır; Gelin ey fatihalar, yasinler...
Ne oldu ey bulut, Gölgelediğin başlar? Hatırında mı ey yol, Bir aziz yolcuyla Aşarak dağlar, taşlar Kafile kafile, kervan kervan Şimale giden yoldaşlar....
Uçsuz bucaksız çöllerde Yine izler gelenlerin; Yollar gideceklerindir....
Şu tekbir getiren mağara, Örümceklerin değil; Peygamberlerindir, meleklerindir.
Örümcek ne havada Ne suda, ne yerdeydi Hakkı göremeyen Gözlerdeydi
Şu kuytu cinlerin mi, perilerin yurdu mu, Şu yuva ki bilinmez; Kuşları hüdhüd müdür, güvercin mi Kumru mu.. Kuşlarını bir sabah, Medine’ye uçurdu mu..
Ey abva’da yatan ölü, Bahçende açtı dünyanın En güzel gülü; Hatıran uyusun çöllerin, Ilık kumlarıyla örtülü..
Dinleyene hala Çöller ses verir.... Yaleyl, susar, Uğultular gelir... Mersiye okur uhud, Kaside söyler bedir; Sen de bir hac günü Başta muhammed, yanında Ebu bekir, Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü, Destan yap ey şehir!
Konsun – yine - pervazlara Güvercinler, “hu hu” lara karışsın Aminler,... Mübarek akşamdır; Gelin ey fatihalar, yasinler...
Vicdanlar sakat Çıkmadan ya Muhammed yarına! İyiliklerle gel, güzelliklerle gel Adem oğullarına...
Yüreklerden taşsın Yine imanlar! Itri, bestelesin tekbirini; Evliya okusun kur’anlar.. Ve kur’anı göz nuruyla çoğaltsın Kayışzade osmanlar...
Na’tını galib yazsın, mevlidini Süleymanlar.. Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle Geri gelsin sinanlar.. Çarpılsın, hakikat niyetine Cenaze namazı kıldıranlar!
Gel ey Muhammed! Bahardır Dudaklar ardında saklı “amin”lerimiz vardır.. Hacdan döner gibi gel.......... Miraçtan iner gibi gel........... Bekliyoruz yıllardır!
Bulutlar kanat, ruzgar kanat; Hızır kanat, cibril kanat, Nisan kanat, bahar kanat; Ayetlerini ezber bilen, Yapraklar kanat...
Açılsın göklerin kapıları Açılsın perdeler, kat kat.. Çöllere dökülsün yıldızlar, Dizilsin yollarına Yetimler, günahsızlar.. Çöl gecelerinden yanık Türküler yapan kızlar Sancağını saçlarıyla dokusun; Bilal-i habeşi sustuysa; Ezanlarını davud okusun!
Konsun – yine - pervazlara Güvercinler, “hu hu” lara karışsın Aminler,... Mübarek akşamdır; Gelin ey fatihalar, yasinler...
Arif Nihat Asya
[center] | |
|